Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Gün Bir Film İzledim ve Bütün Hayatım Değişti

SEVGİLİ GÜNLÜK, ve ULYSSES,

ULYSSES, * dünyadan çıkış yolları  arıyorum, ve yalnızca susuyorsun sen bana dokunmasın diyorum dünya efendileri , insanım utanıyorum yeşil alev ler kavurdu tenimi, bilmiyorsun, dinlemedin hikâyemi asla söyleşmiyorum aynalarla , dünyada anılara bakıyorum  diye devrik bir nefesle,  dünya bana aynısını anlatacak, buna inanıyorum, ağır ve sararmış rüyalarımdan  çiçek dünyalar  kuruyorum kendime varla yok arasında  bir sırttayım, bütün melekler, izliyoruz dünyayı nicholas'ın portresi  sana bakıyor, karlı bir pelerin gizliyor yüreğimi vücut her zaman savaşır   ve ben, herkesten önce kaybettim bu savaşı * Sami Baydar için bir şiir girişimi. *** SEVGİLİ GÜNLÜK, * uzundere barı ndayım, bilinmeyen ülke  diyorlar buraya yıldız dağı nın eteklerine kurulmuş gökte uçan hüma kuşu   bile dile gelmiş görüş günü  annelerinin çaresizliği için ağıt  olup da yırtmış bir gün bu sessizliği çamdan sakız akıyor  diye ağlarmış bir abdal gelen

Refik Erduran'ın Gülen Bir Adam Olarak Portresi

Eski bir yazısında, Müslümanlık ve Müslümanlar ile ilgili algısını değiştirenin  Bosna Savaşı  olduğunu söylemişti Refik Erduran . Savaştan kısa bir süre sonra Bosna’yı gezmiş ve ‘değişmiş’. Uğur Mumcu ’yu çok sever. Bunu her fırsatta belirtir. Okuduğum kitaplarında, makalelerinde ve hattâ  Devlet Tiyatrosu 'nca sergilenen bir oyununda sık sık Mumcu'nun adını anması ( ''Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz'' sözüne atıfta bulunmadan duramaz) bana vefa ve dostluğun zamana yenik düşmeyecek vasıflardan olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Nâzım Hikmet ’i ne zaman, nasıl yurt dışına “kaçırdığını” gençlik dönemi anılarını anlattığı “ GÜLEREK ” isimli kitabında çok güzel bir üslûpla, kitabın ismi gibi hep gülerek, gülümseterek anlatır. (Kitabın unutulmaz bir önsözü var... Yine bu önsözden öğreniyoruz ki Erduran’a anılarını yazması için ısrarcı olan kişi 80’lerin sonunda   Milliyet   Gazetesi ’nde çalıştığı sırada genel yayın yönetmenliğini yapan M

Klaus Mann'ın Ablası

‘Anadilinin ne olduğunu bilmediği’ sancılı bir hayat yaşıyor Klaus Mann.   ‘Kutsal Dans’   (1925) adını taşıyan romanıyla Alman Edebiyatının ilk   homoseksüel romanına imza atar ve kendi tercihinin de bu yönde olduğunu gizlemez. (Kitaba yönelik en sert eleştirilerden biri de babası Thomas Mann tarafından yapılır… Biraz Edip Yüksel’e benzetiyorum ben Klaus Mann’ı!) Ailesi tarafından 1922’de tanınmış pedagog   Paul Geheeb ’in okuluna gönderiliyor Klaus, ve burada, gerçek cinsel kimliğiyle de tanışmış oluyor. Okul arkadaşı   Uto Gartman ’a aşkla bağlanan Mann ‘ikinci otobiyografisinde’ şöyle bir 'sır' fısıldar okurun kulağına: “Onun alnı düzgün ve soğuktu. Hayvanlar ve melekler gibi yalnız ve hiçbir şeyden haberi olmayan birisiydi. Bir kâğıt parçasına şöyle yazdım: Seni Seviyorum.” (Babası tarafından her daim aşağılanmış bir tür olan ‘otobiyografi’den hiç vazgeçmemiş ve hayatının sonuna kadar yazmaya devam etmiştir.) Çok sayıda uyku ilacı alarak intihar

Mektup

i. doğruyu söylemek gerekirse –ki, bazen aksi de gerekebilir– kırgınım, herkese ve her şeye çok kırgınım. çiğdem talu’nun sözleriyle: dostum ben bu dünyaya alışamadım. bu yabanıl hâl bu ebedî kırıklık bu bir o yana bir bu yana seğirten ince ruhlu hüzün gondolu bir türlü peşimi bırakmıyor, bırakmayacak. ne zaman bir başkası tarafından üzülsem ya da birini üzsem, üzecek gibi olsam, bu gidişin sonunu kavrasam; kaçıyorum, kaçıyorum hemen. ii. alexsis carrel nobelist bir doktordu. duaya ve meleklere inanıyordu. insan, diyordu, bu meçhul... kurtulamayacağını bile bile niçin kaçar? niçin kaçıyorum? iii. kitapları sevmiyorum aslında. onlarsız bir hayatı düşlüyorum hep. kitaplarla hiç tanışmamış olsaydım, daha mutlu biri olurdum diye düşünüyorum hep. ama hep. iv. insan bir film izler ve kırgın ruhuyla bir başrol oyuncusu bütün hakikati elbiselerinden sıyırarak konuşur: neden bana ilgi gösteren bütün kadınlara âşık oluyorum ki?! v. hiçbir m

Kör Randevu

“Onun güzelliğini takdir etmek özel bir zevk sahibi olmayı ya da olağanüstü bir seziyi gerektirmiyordu. (...) Bu kadına tamamen sahip olmayı ne kadar az düşünürse, onu yitirmenin yapacağı etkiyi de o kadar az düşünürdü.” Jerzy Kosinski /  Kör Randevu Kosinski, “ Kör Randevu”  kitabında başı-sonu,muntazam bir kurgusu olan bir hikâye anlatmak yerine bir çeşit seks rehber i sunmak istemiş bana kalırsa.   İlk seks   Freud'a bir selâm! (Anlayan anladıysa geçelim...) Diğer tüm ilişkiler birbirinden farklı insanlar ve   şekillerde   ‘icrâ’ ediliyor. (Anlatması zor!)  Hattâ kitapta bir de   ‘ seks sözlüğü ’   var. Şöyle ki; baş:   kavun, ağız:   kilit, eller:   kıskaç, sırt:   üst güverte, memeler:   nokta, meme uçları:   kontak, göbek:   tepsi, bacaklar:   sopa, uylukların arası:   yarık, kebaetler:   yastık, kabaetlerin arası:   kanal.