Ana içeriğe atla

Juan Carlos Onetti: Sınırlarötesi Bir Pezevenk


Juan Carlos Onetti... Münir Göle’nin Vargas Llosa’dan ‘arakladığı’ şekilde söylersek: sınırlarötesi bir pezevenk!

'94 yılında 85 yaşındayken ölen Uruguaylı yazar Onetti'nin Türkçeye çevrilmiş –Latinamerika’ya dair antolojilerde yeralmış tek tük öyküleri dışında– hiçbir eseri yok. (Aa, ne kadar ilginç…) İlginç bir insan Onetti, ayrıca!.. Farz-ı muhal; insanları “hoşgörme” eğilimindense “horgörme” eğiliminde bir yazar. (Edhem Eldem hocanın kulakları çınlasın!) Yazarın dostlarından, Nobelist romancı Mario Vargas Llosa'nın Onetti ile ilgili bir de kitabı vardır: Juan Carlos Onetti - Kurguya Yolculuk. Llosa burada, Onetti kahramanlarının en yüce amacının pezevenk olmak olduğunu söyler. Der ki; Onetti’nin kurgusu boyunca görürüz ki, ‘gerçek yaşam’ın ‘başarılı’ kabul ettiği kişiler (avukat, doktor, mühendis vs.) bir fahişenin peşi sıra, işi gücü, çoluğu çocuğu, herşeyi terk edip giderler ve romantik bir aşk yaşadığı kadınının pezevenkliğini üstlenirler.

(Tam da bu noktada bir okuma parçası, şiiri; bir nevi anlık ödev, yazının hakkı: Uzak Kaderler İçin - Turgut Uyar.)

Bir ‘edebiyat yarışması’nda iki sıkı dostun, Onetti ile Llosa'nın eserleri finale kalır –Llosa, “Yeşil Ev”, Onetti “Leşçi” ile…  Ve yarışmayı Llosa kazanır! Yarışmanın sonucu ile ilgili bir soru üzerine Onetti şöyle der: “Onun kerhanesinde orkestra vardı, benimkinde yoktu, ondan kazandı.”

 














Evet; Onetti, Llosa gibi şen bir dünyadan değil, leşçilerin dünyasından yazar. Oraya aittir. Santa Maria şehri onun için herşeydir. Bir romanında ölen bir karakter, bir başka romanında yaş toprak kokuları saça saça arz-ı endam edebilir. Hayatının son 20 yılını Madrid'te geçirir. Bu yirmi yılın on yılını değil sokağa çıkmak, yataktan bile kalkmadan, bir elinde viski, bir elinde dedektif romanları ve elbette sigara ile geçirir. İnsanlardan o kadar tiksinmiştir ki şöyle demiştir: “Biriyle tanıştığımda onun bir insan olduğunu bilmem bana yeter, o zaman daha beteriyle karşılaşmamın mümkün olmadığını bilirim.” Ya da: “John’un yalan söyleyebileceğini aklımdan bile geçirmedim. O, bir şey uydurmaya kalkışmayacak kadar horgörür insanları.”

Buraya kadar anlattıklarım, aktardıklarım kimin ne ölçüde ilgisini çekti bilemiyorum ama teslim etmemiz gereken bir şey varsa o da Onetti’nin Türkçenin geç kaldığı yazarlardan biri olduğudur! Benimki bir çeşit amme hizmeti, bundan sonrasını yayınevlerinin işi.


Meraklısına Not
Kitap-lık dergisinin 151. sayısının (2011) dosya konusu Juan Carlos Onetti'ye ayrılmıştı. Daha geniş bilgi için bu sayıya başvurulabilir. Ben de oradan arakladım zaten bu bilgileri.

Onetti ve Borges
Onetti ve Gabo




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka