Ana içeriğe atla

Nizar Kabbani Şiirlerinden Seçmeler


"... ey efendim
Senin yanında sakinleşirdi deliliğim"
(Sevgilim Kanundur)


"Sana ölümümü sunuyorum... şiirin rengiyle...
Nasıl da şarkı söylediğimi sanırsın hâlâ?"
(Bir Anı Kırıntısı)


"Sensin beni ıslatan yağmur... kuraklıkta
Yağmurunda beni kirletmeden"
(Kadın Bedeninde Kadersin Sen)

21 Mart 1923 Şam - 30 Nisan 1998 Londra

"Ne kitabımla ne düşüncemle ikna oldun
Günler de seni geri getirmedi bana
Yerleşik bir malikane istedin benden
Ben kendim ömür boyu göçmenken"
(Zamanımdan Kaçırdın Şiirimi)
(s. 28)


"Beni öldürür bu korkun.. ey kadın
Tülün ardında ararsın teselliyi...
Sevgide utanç olmaz
Ağırlığı olmaz ırmağı geçen atların...
Kırmazlar hiç bir surun yüksekliğini...
Kasırga gibi savurmazlar...
Ah... beni yutan sevgin
Söküp savuran kasırga gibi..."
(Seçtiğim)
(s. 36)


"Gerçekten sende bu derin denizi tanımasaydım
Yüzmezdim
Seni tanıyıp ezberlemeseydim
Başlamazdım..."
(Suyun Altından Mektuplar)
(s. 37)


"Sevgin kafirlik gibi... keser beni
Bu kafirlikten
Çıkarmaya gücün vardır... çıkar beni"
(Suyun Altından Mektuplar)
(s. 38)


"Bir köşede terkedildim yalnız
Küçük sevgiyi üzüp...
Küçük arzuyu delirterek...
Belki sen de bu sayfaların arasında bir nesnesin
Küçük bir selam... Bana dönen bir selam..."
(Küçük Bir Durum, 5)
(s. 44)


"Bir suskunluk alır atı kuşkulanınca..."
(Katkat Yasemin)
(s. 47)


"Kadınlığınla yarat hüznümü
...
Kadınlığınla toplayayım günahlarımı
Dağılmış kırık billur gibi."
(Hüzünlü Kaside)
(s. 48)


"Yanlışlıkla girdim kralın cennetine
Evlendirecek sandım
Sultanın kızıyla
Gözleri doldu... Zemzem suyundan daha saf
Dudakları doldu... nar çiçeğinden daha çekici
Benimle düşledi uykusunu...
Beyaz prensler gibi...
Aşkını öğret bana ey efendim, saçma sapan konuşmayayım
Öğret bana... nasıl acılaşır yaşam...
Sultan vermezse kızını..."
(Hüzünlü Kaside)
(s. 49)


"Gözleri, subhanallah tapılacak gibi."
(Fincanı Okudu)
(s. 50)


"Baba sevgisi renginde...
Öğretmez bana... babamın rengini
Uzanana kadar ömrüm...
On beşinde..."
(Lolita)
(s. 53)


"Hayatımın hesabını isteme benden
Onu anlatması uzun sürer ey mevlam..."
(Sözcüklerle Resim)
(s. 55)


"Nikahsız sev beni...
...
Bağırır gibi cesedimde
Beni sev."
(Ağırlık Yapan Kaside)
(s. 57)


"Ey anne... geçmiş köreltti beni
Ve Şam'ın gecesini
Iraklaşan Şam
Şam'ın değişimi
Anılarımızda duruyor
Geçmişimiz... uyur dizlerimizde"
(Anneme Beş Mektup, 4)
(s. 67)


"Eylül bitti... Hangi Şam?"
(Anneme Beş Mektup, 5)

(s. 68)

Nizar Kabbani, Hüzünlü Irmak,
çev. Metin Fındıkçı, iyi-şey-ler yayıncılık, 2000.

***

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka