Ana içeriğe atla

Dadaloğlu’nun izinde: Kılıç Kabzasında Kınalı Parmak


Jean-Léon Gérôme, Black Bashi-Bazouk, 1869.

Göçe, yerleşik hayata zorlanan Avşarlardan Dadaloğlu, göç sonrasında çok az kalmış kuvvetleriyle Germiyanoğlu Beyliğini yenmelerini konu alan şiirinde,

“Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır ağır giden iller bizimdir
Arab atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir”

demiş.
Tomarza’da (Kayseri) doğduğu bilinen (1785) Dadaloğlu’nun ölüm yerinin ise Osmanlının iskân politikası sonucu Türkmen konar-göçerlerinin tarih boyu yaşadığı Toros çevresinin kuzeyinde kalan Sivas Şarkışla (1868) olduğu söylenir.

“Yağmur yağdı da bulandı hava” diye başlayan ve sözlerinden Dadaloğlu’nun geç-dönem türkülerinden biri olduğu anlaşılan eserinde şöyle diyor:

“Dokuz boğum da kargımın boyu
Düşmana at sürmek ecdadın soyu
Binmiş Abidin’im varıyom deyi
Boynu uzun Arap Atlar nice oldu”

1865 yılında Cevdet ve Derviş Paşaların yönetiminde bir Fırka-i İslâhiye kurulmuş ve bölgeye gönderilmiştir. Uzun uğraşlar sonucu başarıyla sonuçlanan hareket için Dadaloğlu bu kez şöyle seslenir:

“Derviş paşa gayrı kına yakınsın
Böbür böbür dört bir yana bakınsın
Amma bizden gece gündüz sakınsın
Öç alırız ilk fırsatı bulanda”

Jean-Léon Gérôme’un aynı dönem içinde tamamlanmış (1869) “Black Bashi-Bazouk” resmi beni Dadaloğluyla bir düşündürüyor. Bak sen diyorum, bizim Dadaloğlu bir çeşit tersinden başıbozuk imiş… Muhteşem kaybedenlerden yani. Teselli için mi; halk çok sevmiş onu, hiç unutmamış, adını efsanelerle bir anmış.

“Akşamınan ikindinin arası
Aldı beni şu düşmanın yarası
Ecel geldi ölmemizin sırası
Ağladı il oba gözü kan oldu”

Eydost…
Ölen ölür, kalan sağlar dâhil, kimseye kalmaz bu dünya.
Yalan dünya.

“Kılıç kabzasında kınalı parmak
Ne aman müşküldür yardan ayrılmak
Hepimiz kırılırız yurdumuz vermek
Silahına güvenenler nice oldu”




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka