Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

50 Yaşında Ölenler Kulübü

  Daha önce Sami Baydar ve Paul Celan’ı, çok sevdiğim bu iki şairi 50 yaşında ölmüş olmaları üzerinden okuyan kısacık bir yazı yazmıştım * . Sonra Glenn Gould’un da aynı yaşta öldüğünü fark edince zihnimi, başka kimler var acaba böyle diye düşünür buldum. Sevgili yazarlarımdan Carson McCullers’a da bu yolla ulaştım. Uzunca bir zamandır 50 yaşında ölen tarihi kişileri arayıp duruyorum. Bula bula 4 kişi buldum. Başkaca bulduklarım ile ilgili anım yoktu, yahut hiç tanımıyordum. Yazının ilk taslağında James Cook da vardı. Hakkında yazmaya çok heves ettiğim bir isimdi ama son anda 50 yaşında değil 51 yaşında öldüğünü fark edip listeden çıkardım.  (Michael Jackson da öyle. Öyle olmasa bile söyleyecek çok fazla şeyim yok: ADAM SITAR)  Aşağıdaki liste katkılarınızla uzamaya meyyal. 50 yaşında öldüğünü bildiğiniz sanatçı, ünlü vs. varsa yorum olarak belirtin lütfen. Belki ‘dünyada anılara bakar’ ve o isme ait bir şeyler söyleyebilme şansı bulurum ben de. Bu yazıya ulaşabilmiş herk

Bir Müslüm Anısı: Yağmurdaki gözyaşları gibi

1994-95 gibi bir tarih olmalı. 6-7 yaşındayım. Akşam ezanı okunmuş. Evde olmam lazım ama Mikâil abiyle cami bahçesinde, şadırvanın çatısı altında oturuyoruz.  Abi eve gitmem lazım, ananem çok kızacak  diyorsam da nafile, ne zaman sıvışmaya yeltensem ses etmeden kolumdan sıkıca tutuyor… Mikail o zaman en az 16-17 yaşında olmalı. (Yıllar sonra, isminin batıdaki karşılığının “Michael” olduğunu öğreniyor ve zihnimdeki güzel imgesini “Maykıl” olarak kodluyorum, nedense.) Bizim evin 3-4 koyununu, otarıp sahiplenecek kimse olmadığından Mikâil abilerin kalabalık sürüsüne katardı ananem, çocukluğumun güzel yazlarında her gün beraber çıkardık çobanlığa. Mikâil, varlığımdan memnundu. Çünkü saçlarındaki beyazları çektiriyordu bana! Onlarcasını çekerdim ama birkaç güne yine beyazlar görünmeye başlardı. Uygun bir taş bulur, kıçını toprağa sırtını taşa verir, beni de yüksekçe bir yere oturtup  beyaz avına  zorlardı. Bazen canı acısın da beni rahat bıraksın diye içine siyahları da katar üçer-b

"Yıkılma Sakın"

YIKILMA SAKIN Kötü şey uzakta olmak Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Kapatıldığın dört duvar arasında Sağlıklı, genç bir adam olarak Neler gelmez ki insanın aklına Sevinçli, özgür günlere dair Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta Onunla ilk kez öpüştüğün şehir Acı, zehir zemberek bir hüzün Kalbinden gırtlağına doğru yükselir Görüyorsun işte küçük adamları Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına Kimisi düpedüz halk düşmanı Diren öyleyse, diren, yılma Yürüt daha bir inatla kavganı Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini Karanlıkları yırtmak arzusuyla Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının Dağlar dilsizdir yalçındır Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da Ve dağlar, ıssız ta

Bir Sessizlik Projesi: Maurice Blanchot Sözlüğü

Bu derlemeyi, biricik arkadaşım, can yoldaşım, sevgili karım Leyla   için yaptım. (Giriş) “Küllerle sınandığımız bugün, sözü her zamankinden daha çok ona verme çabasıyla,  Felaket Yazısı ’ndan, çok geçmeden mutlak bir felaket haline gelerek eserin en önemli parçasını oluşturan, Holocauste’ın tabi tutulduğu adlandırılamaz yakılma töreniyle işgal edilmiş olan büyük kitaptan birkaç satır okumak istiyorum. Gelecek bölümlerde dolaylı yollardan yapılacağı gibi, Holocauste kitabın açılışında çağrıştırılmıştır. Burada söz konusu çağrışım, ‘Holocauste’ın yakılışı, öğle vaktinin boşaltılması” ve “belki de başka adlar altında bildiğimiz felaketi meydana getiren sabit unutuşu (hatırda tutulamayanın hatırasını)” biçimlendirir.” (Jacques Derrida'nın, 24 Şubat 2003 Pazartesi günü   Maurice Blanchot'nun kül edilme töreni sırasında vermiş olduğu söylev den .) (Sözlük) Acı "Acıyla düşünmeyi öğren ." Bağışlamak "Bağışlamayın. Bağışlama, b