Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gottfried Benn: Berlin üzerindeki kara dumanlar

“Fakir kuş hiç unutmaz, kitapların yakıldığı yıldı”  (Ece Ayhan)   Hermann Hesse’nin yıllar önce okuduğum ve bütün gücüyle içime işlemiş bir sözü vardır: “Şair olundu mu bir kez, bir daha geri dönülemez!” Hakikat de böyledir: toplum ve tarih nezdinde ‘hakikat’e bir kez olsun sırtını dönmüş bir insan, –girdiği yoldan– bir daha geri dönemez. Vardığı yer, ne yaparsa yapsın, o ilk duraktan çok uzakta bir menzildir artık. Alman şair, deneme yazarı ve doktor Gottfried Benn’in (1886-1956) Türkçede yayımlanan ilk kitabı olan  Et , Oğuz Tarihmen çevirisi ile İmge Kitabevi Yayınları’nın Erdal Alova editörlüğündeki  Başyapıtlar  dizisinden 1997 yılında çıkmıştı: Almancadaki ilk basımından tam 80 yıl sonra. Gördüğüm kadarıyla dünya şiiri içinde müstakil bir yerde duran bu çarpıcı kitabın ilk baskısı geçen 24 yıla rağmen halen satışta! Bir şiir okuru olarak çevirmen Oğuz Tarihmen’e ne kadar teşekkür etsem az! Böylesi muazzam bir kitabı, eşine az rastlanır bir duyarlıkla çevirdiği için ke

Bibliyofil Konuşmaları #32: Volkan Hacıoğlu

    Amerikan bilardoyu yeterince pratik etmeden üç banta geçmiştim. Kalfa olmadan ustalık taslamak diye buna denir... Lisedeyken ilk iki derse girip, böylelikle yalnızca yarım gün yok yazılacağımı bilerek, okuldan kaçıyor ve tek başıma üç bant bilardo oynamaya gidiyordum. Yalnızdım ve kalbim için ağır sorularla boğuşuyordum. Bakalit topların birbirine çarparken çıkardıkları o tok sesler, anlam veremediğim cevaplar gibiydi. Daha iyi ve berrak bir ses yakalamak adına topları turnikeye getirip tekrar tekrar yükleniyordum ıstakaya. Uzun, kısa, uzun: kolay sayı! Ama yine de işitemiyordum cevabı –varsa eğer. O yıllarımda başladım şiir yazmaya. “Oldu” dedikleriminden, “olmuyor bu iş” dediğim güne değin aşağı yukarı 10 yıl kadar sürdü serüvenim. 10 yıl, insan hayatının bilinçli geçen süresi göz önüne alındığında az şey değil ve ben bu aralıkta yalnızca şiir yazdım. Bunun dışında hatırlamaya değer çok az şey geliyor aklıma. Şiiri ve şiirsel olanı düşündüm boyuna . “Ben şiirlerimi ayaklarımla ya

Bibliyofil Konuşmaları #31: Cengiz Özdemir

  İstanbul'da yaşadığı hâlde nice insanın İstanbul Boğazı’nı dahi görmeden ölüp gittiğine dair bir istatistik okumuştum. Çok acayip değil mi? Bu ülkenin ruhunu arayacak olsam işe bu merak fukaralığından ya da buna sebep yoksulluktan, her anlamda, bir çeşit varoluşsal yoksulluğumuzdan başlardım. Oğuz Atay’ın Günlük’te adını sitayişle andığı Amerikalı antropolog Oscar Lewis’ten yaptığı şu alıntı çok şey söylüyor:  “Gerçekte fakirliğin kültürü, kültürün fakirliğidir.” Kültürün o ‘geniş geniş bir deniz’ gibi yelpazesinden ise payımıza çoğu zaman hamasî bir tarih anlatısı düşüyor. Hamaset arayışı ile hamasetten arınmış bir anlatı etrafında hep bir ‘gerçek’ arayışıdır gidiyor. Tarihin perde arkasında, gizli köşelerinde, saklı yapraklarında yer aldığı söylenen anlatıların ardı arkası kesilmiyor. Bilen bilir, bilhassa otobüs terminallerindeki kitapçılar bu büyük hakikat arayışının temsilciliğini yapmakta… Yüzeyde olanı seçemeyen zihinler, kendilerine kadar ulaşmış ‘sırları’ uluorta açık et

Bibliyofil Konuşmaları #30: Ferit Burak Aydar

    Yazar, çevirmen, spor spikeri. Onlarca çevirisi, editörlüğünü üstlendiği bir o kadar yayın ve pek bilmediğim bir yönü olan tenis spikerliğini göz önünde bulundurduğumda,  Ferit Burak Aydar ’ın meslekî unvanlarını saymaya yazarlıktan başlamanın en doğrusu olacağını düşündüm. Tabii ki hepsinden öte ve önce sıkı bir okur. Okurluğunun önemli nüvelerinden biri yakınlarda “Hamlet'in Bağlanan Basireti Üzerine” (Sel Yay., 2020) isimli bir inceleme ve daha da yakınlarda “Klasik Okumaları 1 - Kahramanlar Çağı” (Sel Yay., 2021) olarak göründü. Aydar, yalnızca çevirmen olarak kalsaydı bile –ki, bizim gibi ülkelerde sadece ‘kültür taşıyıcıları’ değil, kendilerine ‘entelektüel sorumluluğu’ yüklenen kişilerdir çevirmenler; bu alan onlarsız dolmaz, doldurulamaz– entelektüel forum içinde şimdiden hissedilir bir yeri dolduruyor olacaktı. Oysa o, şimdilik sayısı 4’ü bulmuş, devamının, en azından Klasik Okumaları bağlamında süreceğini bildiğimiz kitapların da yazarı. Aydar’ın, hâlihazırda “Spotify

Bibliyofil Konuşmaları #29: Mehmet Fatih Uslu

    Mehmet Fatih Uslu  ilginç bir akademisyen. Tebrikler kadar tepkileri de oldukça erken bir yaşta çevresinde toplamayı başardı. Eski yıllardaki canlılığını yitirmiş ‘kültür ortamımızı’ bir güzel dürttü. Söyleyecek sözü olanlar yazıları için en uygun mecraları arayıp buldular. Vesile olduğu tartışmaya dair güzel yazılar okuduk. Sonuçta kazanan edebiyat oldu! Malûm tartışmalardan bende kalan, Fatih hocanın toplumumuzdaki her kesimden insanın sesine nezaketle kulak vermesi, farklı düşünceleri sonuna kadar dinleyen biri oluşu oldu. Memleket meselelerine dair ‘ümitvar’ olmamız için yeterince sebebimizin olduğunu düşünüyorum, ben de. Yalan yok, Fatih hoca ile hemşeri olduğumuzu fark ettiğimden bu yana, daha bir dikkatle izler oldum onu. Halihazırda yaptıklarının ve yapacaklarının benim safiyâne duygularımın ötesinde olduğunu biliyorum. Uslu, bence zamanla “Bilkent Ekolü” olarak anılacak olan, lisans eğitimini başka bir alanda yaptığı halde doktorasını edebiyat üzerinden yapmış bir grup gen

Bibliyofil Konuşmaları #28: Ali Yaycıoğlu

Malûm, ‘albatros’ denizler üzerindeki kardeşidir şairin: Ozan da benzer o bulutlar kralına oklar, fırtınalarla sarmaş dolaş olan. Düşmüş yeryüzüne yuhalar ortasında, çekeceği var onun dev kanatlarından. (Baudelaire, çev. Abdullah Rıza Ergüven)   Marco Polo’nun maceralarını Kristof Kolomb da okudu, ondan ilham aldı. 24 yıllık uzun bir yolculuktan sonra evine, ülkesine dönüp zengin biri olarak ölen Polo’nun hikâyesini altın elde etme hırsıyla besledi. Seyir Defterleri’nde Çin’e Cathay/Khatay, Japonya’ya Sipangu dedi o da. Dünyanın küçük olduğunu ise Aristoteles ve Avenruiz’den öğrendi...   Calvino’nun Görünmez Kentler’de “cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var...” sorusunun tatmin edici bir cevabının olmayışı gibi, Coleridge’in Yaşlı Gemici’sinin albatrosu neden öldürdüğünün de anlamlı bir cevabı yoktur. Anlamlı olan tek şey aramak ve anlamaya çalışmak olmalı.   Ali Yaycıoğlu  bir tarihçi olarak dünyayı (ya da dünyanın belli bir aralıktaki küçük bir bölümünü, bir kısım ‘düny