Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gottfried Benn: Berlin üzerindeki kara dumanlar

“Fakir kuş hiç unutmaz, kitapların yakıldığı yıldı”  (Ece Ayhan)   Hermann Hesse’nin yıllar önce okuduğum ve bütün gücüyle içime işlemiş bir sözü vardır: “Şair olundu mu bir kez, bir daha geri dönülemez!” Hakikat de böyledir: toplum ve tarih nezdinde ‘hakikat’e bir kez olsun sırtını dönmüş bir insan, –girdiği yoldan– bir daha geri dönemez. Vardığı yer, ne yaparsa yapsın, o ilk duraktan çok uzakta bir menzildir artık. Alman şair, deneme yazarı ve doktor Gottfried Benn’in (1886-1956) Türkçede yayımlanan ilk kitabı olan  Et , Oğuz Tarihmen çevirisi ile İmge Kitabevi Yayınları’nın Erdal Alova editörlüğündeki  Başyapıtlar  dizisinden 1997 yılında çıkmıştı: Almancadaki ilk basımından tam 80 yıl sonra. Gördüğüm kadarıyla dünya şiiri içinde müstakil bir yerde duran bu çarpıcı kitabın ilk baskısı geçen 24 yıla rağmen halen satışta! Bir şiir okuru olarak çevirmen Oğuz Tarihmen’e ne kadar teşekkür etsem az! Böylesi muazzam bir kitabı, eşine az rastlanır bir duyarlıkla çevirdiği için ke

Bibliyofil Konuşmaları #32: Volkan Hacıoğlu

    Amerikan bilardoyu yeterince pratik etmeden üç banta geçmiştim. Kalfa olmadan ustalık taslamak diye buna denir... Lisedeyken ilk iki derse girip, böylelikle yalnızca yarım gün yok yazılacağımı bilerek, okuldan kaçıyor ve tek başıma üç bant bilardo oynamaya gidiyordum. Yalnızdım ve kalbim için ağır sorularla boğuşuyordum. Bakalit topların birbirine çarparken çıkardıkları o tok sesler, anlam veremediğim cevaplar gibiydi. Daha iyi ve berrak bir ses yakalamak adına topları turnikeye getirip tekrar tekrar yükleniyordum ıstakaya. Uzun, kısa, uzun: kolay sayı! Ama yine de işitemiyordum cevabı –varsa eğer. O yıllarımda başladım şiir yazmaya. “Oldu” dedikleriminden, “olmuyor bu iş” dediğim güne değin aşağı yukarı 10 yıl kadar sürdü serüvenim. 10 yıl, insan hayatının bilinçli geçen süresi göz önüne alındığında az şey değil ve ben bu aralıkta yalnızca şiir yazdım. Bunun dışında hatırlamaya değer çok az şey geliyor aklıma. Şiiri ve şiirsel olanı düşündüm boyuna . “Ben şiirlerimi ayaklarımla ya

Bibliyofil Konuşmaları #31: Cengiz Özdemir

  İstanbul'da yaşadığı hâlde nice insanın İstanbul Boğazı’nı dahi görmeden ölüp gittiğine dair bir istatistik okumuştum. Çok acayip değil mi? Bu ülkenin ruhunu arayacak olsam işe bu merak fukaralığından ya da buna sebep yoksulluktan, her anlamda, bir çeşit varoluşsal yoksulluğumuzdan başlardım. Oğuz Atay’ın Günlük’te adını sitayişle andığı Amerikalı antropolog Oscar Lewis’ten yaptığı şu alıntı çok şey söylüyor:  “Gerçekte fakirliğin kültürü, kültürün fakirliğidir.” Kültürün o ‘geniş geniş bir deniz’ gibi yelpazesinden ise payımıza çoğu zaman hamasî bir tarih anlatısı düşüyor. Hamaset arayışı ile hamasetten arınmış bir anlatı etrafında hep bir ‘gerçek’ arayışıdır gidiyor. Tarihin perde arkasında, gizli köşelerinde, saklı yapraklarında yer aldığı söylenen anlatıların ardı arkası kesilmiyor. Bilen bilir, bilhassa otobüs terminallerindeki kitapçılar bu büyük hakikat arayışının temsilciliğini yapmakta… Yüzeyde olanı seçemeyen zihinler, kendilerine kadar ulaşmış ‘sırları’ uluorta açık et