Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mürekkepbalığı Dergisinin İlk Sayısı Üzerine: Tristram Shandy Beyefendivari Bir Yazı

Biri bir cinayetten dönüyordu, şan getiren bir cinayetten Biriyse bir köleydi, kâğıtlar kalemler içinde Edip Cansever, Umutsuzlar Parkı VIII Kâğıtlar, kitaplar doldururdu bizi Edip Cansever, Gökanlam IV mürekkebin utandığını gördüm basılı kâğıtlarda İsmet Özel, Propaganda güneşin zekâsıyla doymak isterdim kaba solgun kâğıtlar sunardı şehrin insanı bana İsmet Özel, Üç Firenk Havası -  2. Ölüm Cantabile Ahh! Başlamak en zorudur, bileceksin... Hoş, bilmemkaç kuşağın gözleri önünde cereyan etmiş altmış yıllık bir Çetin Altan numarasını bilmez değiliz; " aslında bugün yazı yazmak gelmiyor içimden... " Oysa benim durumum farklı, yazmak istiyorum, ' yazasım var '! Buna mukabil 'bütünlüklü' bir metinle karşı karşıya değilim. Yazmak istediğim   şey   bir 'dergi'.  Şükür ki dergi denen güzelliğe yabancı biri değilim. Bu konudaki 'görgümün' çok da kötü olmadığına inanırım. (Sahi; bu du...

Dilek Emir'i Nasıl Keşfettim?

Dilek Emir   1974 İzmit doğumlu. Boğaziçi Üniv. Ekonomi Bölümü’nden mezun. Notos 'un ve   Murat Gülsoy 'un yaratıcı yazarlık atölyelerine katılmış. (Birkaç yıl öncesine kadar sanal âlemde kendisiyle ilgili ulaşılabilen cüzi bilgilerden biri de “Birkaç senedir öykü yazmaya çalışıyor” cümlesiydi ki, aşağıda ifade edeceğim üzere bunun gerçeklerle pek bir alakası yoktu. Mütevazılık işte... Genç yazar hastalığı.) Dilek Emir'i  Notos 'un 30. sayısındaki “ Kırıntılar ” öyküsüyle keşfetmiştim. Öyküyü okur okumaz, “Mutlaka önceki sayılarda da vardır, gözümden kaçmış kimi öyküleri...” diye düşünüp   Notos   külliyatını yığmıştım hemen önüme. Ve evet, yanılmamıştım. İki farklı sayıda daha, toplamda üç öyküsünü (belki de ‘tekrar’) okumuştum. Bahse konu olan öyküler, 19. sayıdaki “ Sarıda Geçseydim İyiydi ” ve 26. sayıdaki “ İncir Sütü ” ile “ Bugün Günlerden Ağaç ” öyküleriydi.  Aferin bana, harika bir öykücü keşfetmiştim. Uzun zamandır çocuk/...

Şenlikli Bir Cenaze Merasimi

Ralph Waldo Emerson “Yakın ya da uzak geçmişte kimse,   Concord’da kaldığı uzun süre boyunca   Emerson   kadar onurlandırılmadı ve sevilmedi ya da orada yaşayan en önemli insan olarak görülmedi. Bu satırların yazarı 1883'te   Emerson   için yapılan ve köylerde yaşayan herkesin bir numaralı yurttaşlarına son saygılarını sunmak amacıyla trenler, vagonlar dolusu ya da kalabalıklar halinde yürüyerek katıldığı değişik, candan, neşeli cenaze töreninde bunu açıkça gördü. Bir yazın adamının ölümü üzerine düzenlenen yaşadığım en çarpıcı halk gösterisiydi bu.” Henry James *** Emerson için birkaç sözcük: Türkçe'de Emerson; http://www.nadirkitap.com/insanin-gorkemi-ralph-waldo-emerson-kitap3182943.html ve http://www.nadirkitap.com/ask-ralph-waldo-emerson-kitap3097575.html . Hepsi bu kadar, evet... Waldo sen neden Türkçe'de değilsin?! Ya da: Waldo sen neden hep yanlış yerdesin? O hapse sen   de   girecektin! Ayrıca; mutlaka...

Yazarlar, Mektuplar, Okurlar... ve Dostlar

“Kendini, büyük sırlar taşıyormuş gibi satmaktan daha kolay ne var dünyada?” (Herman Melville) Hayatımın önemli bir bölümünü sevdiğim yazarlara mektup yazmakla, evet, heba ettim! Uzun, daha uzun, çok daha uzun mektuplardı bunlar. Mektupların muhtevası garip bir şekilde gittikçe genişliyordu.  Salinger 'ın bu konuyla ilgili öğüdünden bihaber giriştiğim bu saçma eylem bir yerde tıkandı! Tıpkı  Forrest Gump  gibi, anlamsız bir koşuyu, daha da anlamsız bir 'duraklamayla' sonlandırdım. Şimdi, burada 'ismini vermek istemediğim' çok sevgili bir yazarım, birgün, ' yazarlar ve mektuplar ' hakkında bir yazı yazdı. Ve uzun uzadıya mektupların, mektup yazmanın, onlara cevap vermenin ne kadar önemli olduğundan bahsetti. Büyük bir heyecanla elimdeki gazeteyi bir kenara bırakıp bilgisayarın karşına kuruldum. (Bazı yazarlara yazAmazdım! Pek azında varlığına şahitlik ettiğim o gizemli ihtişam beni korkuturdu.) Muhtaç olduğum kudret parmaklarımdaki ta...

Reha Erdem'in Söyle'diği

Vakti zamanında  Ferit Edgü ’den  Aslı Tohumcu ’ya,  Seyhan Erözçelik ’ten  Sadık Yalsızuçanlar ’a kadar giden bir silsilede 16 yazar  Kitap-lık  dergisi için (Sayı: 70 / Mart 2004) birer kısa radyo oyunu yazmıştı. Aşağıda okuyacağınız  “ Söyle”   başlıklı ‘oyun’  Reha Erdem ’in kaleminden... Okurken sakin olun, derin nefes alın, en garip yalanınızı düşünün ve sakın kendinize yalan söylemeyin. Söyle ADAM : Bana yalan söyleme. KADIN  : Sana doğru söyledim. ADAM : Bana yalan söyledin. KADIN  : Sana yalan söylemem. ADAM : Bana doğru söylemedin. KADIN  : Sana yalan söylemedim. ADAM : Bana yalan söyleme. KADIN ...

Ali Şeriati: Kitap, fakirlik ve özgürlük

Ali Şeriati   kendisini şöyle tanımlıyor: “ Güvenilir ama sürekli dalgalı bir gerçeklik. ” Bir başka yerde,   Yalnızlık Sözleri ’nde ise şöyle der: “ Keşke, keşke, keşke! (Benim hayatım ‘keşke’ hayatıdır!)”   [Cilt II, sf. 310.] Bu ülkede Şeriati'yi en iyi anlamış insanlardan biri olduğunu düşündüğüm   Cihan Aktaş   bir yazısında demişti ki: “[Ali Şeriati,]   sunduğu zihnî ve eylemsel çabanın yanına yaklaşamayacak insanlarca, “kafası karışık” diye suçlandı; oysa düşünen kafa elbet karışık olurdu .   Kimileyin mitolojik (metaforik) göndermeleri nedeniyle sapkın olduğu öne sürülürken, kimileyin, “iyi hoş ama Şii olmasaydı” diye yorumlanarak ötelendi, şaşırtıcı soruları ve cevaplarıyla birlikte.” Benim, içinde  bir dünya dolusu sıfır  barındıran çocukluğum, biraz da   Ali Şeriati 'ye tekabül eder aslında… Nasıl olmasın, işte:  Yalnızlık Sözleri ’nin mürekkebi gibi ak,   Anne-Baba Biz Suçluyuz  ...

Julio Cortazar'dan 8 Kısa Öykü

Ağız mandalının konuşmaları Benim evde acayip bir ağız mandalı var. Saint-Roch’un çanları susar susmaz, ağız mandalım ayakları üstüne dikiliyor ve benim şahsıma gündelik konuşmasına başlıyor. Sorgun koltuğuma gömülmüş biçimde, ilgisiz görünmeye çalışıyorum yıllardır, çünkü bu yaratığın sohbetinde bana hitap edebilecek herhangi bir şey olmaması gerekir, ama bugüne dek ağız mandalım her zaman benden daha kurnaz olmuştur. İşte böyle, konuşmasına başladığı andan başlayarak, özellikle yansımalı ama çözümlenmesi kolay bir biçimde anlatacaklarını anlatıyor, ben de kulağı kirişte olan bir kimse gibi dinlemek zorunda kalıyorum onu, bunu yaparken de en ufak ikilem sergilemeden kendisini onayladığımı ve hoşnut olduğumu gösteriyorum. Her şey bundan ibaret olsaydı, aşağı yukarı yirmi dakika sonra, Saint-Simon’un anılarına yeniden gömülebilirdim, ama ağız mandalım hiçbir şeyden tatmin olmuyor. Konuşması bitmeye yüz tuttuğunda, bana konuşmasını birkaç cümlede özetlememi buyuruyor. A...