–filmi henüz izlemeyenler için son çıkış– Ölü Adam ’da William Blake, Hayalet Köpek ’te Yamamoto Tsunetomo, Sadece Âşıklar Hayatta Kalır ’da Christopher Marlowe’a duyduğu hayranlığı sâdık izleyici kitlesiyle paylaşan Jarmusch, son filmi Paterson ’da şair William Carlos Williams ile konuşuyor. Elbette sadece yazarlara, şairlere adanmış bir sinema değil onunki: Gizem Treni ’ndeki Japon çifle Elvis Presley’in izini sürerken, ilk filmi Sürekli Tatil ’de Charlie Parker’ın müziğinde kendini arayan genç bir adamdan dem vuruyordu. Jim Jarmusch’un sineması, bir saygı sinemasıdır. Bu düşüncem Paterson ’la birlikte iyice pekişti. Jarmusch filmlerinin her birini ayrı ayrı ya da ayırt etmeden diyeyim, çok severim ama Paterson , bence, şimdiye kadarki en rafine filmiydi. Kendi kitlesi dâhil, çoğunlukça sıkıcı ve zayıf bulunması, işlediği konunun yoğunluğu şöyle dursun, zaten günümüzde talibi iyice azalmış bir alana ait olmasından kaynaklı olduğu söylenebilir. Bu saygı, salt yazarlar ü...