Bazı yazarlar var, yeni bir romanları çıktı mı beni hemen kitapçıya bir nüsha almaya koştururlar; sonra elimde o an okumakta olduğum ne varsa bir tarafa koyar hemen onun eserine gömülürüm. Bugünlerde sadece bir avuç yazar üzerimde bu etkiyi yaratıyor, Haruki Murakami de onlardan biri. Sanırım Murakami’nin en göze çarpan özelliği, tüm romanlarının çok farklı olması; bir romanından bir sonrakine, farklı biçimlerde oluşturulmuşlar ve farklı yönlere işaret ediyorlar. Yapı ve üslup bakımından her birinin açıkça diğerlerinden ayrı durması amaçlanmış. Yine de her biri Murakami’nin aşikâr damgasını taşıyor ve buna rağmen her biri kendi içinde küçük harikulade ayrık bir evren oluşturuyor. Fakat hepsi bu değil. Tüm bu küçük evrenler bir araya getirildiğinde (elbette bu sadece okuyucunun kafasında oluyor), daha geniş bir evren – Murakami’nin tüm romanlarının yekûnu– hayat dolu bir biçim alıyor. Bu manada, onun romanları aynı anda hem dikey, artsüremli bir boyutu hem de yatay...