Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ali Şeriati: Kitap, fakirlik ve özgürlük

Ali Şeriati   kendisini şöyle tanımlıyor: “ Güvenilir ama sürekli dalgalı bir gerçeklik. ” Bir başka yerde,   Yalnızlık Sözleri ’nde ise şöyle der: “ Keşke, keşke, keşke! (Benim hayatım ‘keşke’ hayatıdır!)”   [Cilt II, sf. 310.] Bu ülkede Şeriati'yi en iyi anlamış insanlardan biri olduğunu düşündüğüm   Cihan Aktaş   bir yazısında demişti ki: “[Ali Şeriati,]   sunduğu zihnî ve eylemsel çabanın yanına yaklaşamayacak insanlarca, “kafası karışık” diye suçlandı; oysa düşünen kafa elbet karışık olurdu .   Kimileyin mitolojik (metaforik) göndermeleri nedeniyle sapkın olduğu öne sürülürken, kimileyin, “iyi hoş ama Şii olmasaydı” diye yorumlanarak ötelendi, şaşırtıcı soruları ve cevaplarıyla birlikte.” Benim, içinde  bir dünya dolusu sıfır  barındıran çocukluğum, biraz da   Ali Şeriati 'ye tekabül eder aslında… Nasıl olmasın, işte:  Yalnızlık Sözleri ’nin mürekkebi gibi ak,   Anne-Baba Biz Suçluyuz  ...

Julio Cortazar'dan 8 Kısa Öykü

Ağız mandalının konuşmaları Benim evde acayip bir ağız mandalı var. Saint-Roch’un çanları susar susmaz, ağız mandalım ayakları üstüne dikiliyor ve benim şahsıma gündelik konuşmasına başlıyor. Sorgun koltuğuma gömülmüş biçimde, ilgisiz görünmeye çalışıyorum yıllardır, çünkü bu yaratığın sohbetinde bana hitap edebilecek herhangi bir şey olmaması gerekir, ama bugüne dek ağız mandalım her zaman benden daha kurnaz olmuştur. İşte böyle, konuşmasına başladığı andan başlayarak, özellikle yansımalı ama çözümlenmesi kolay bir biçimde anlatacaklarını anlatıyor, ben de kulağı kirişte olan bir kimse gibi dinlemek zorunda kalıyorum onu, bunu yaparken de en ufak ikilem sergilemeden kendisini onayladığımı ve hoşnut olduğumu gösteriyorum. Her şey bundan ibaret olsaydı, aşağı yukarı yirmi dakika sonra, Saint-Simon’un anılarına yeniden gömülebilirdim, ama ağız mandalım hiçbir şeyden tatmin olmuyor. Konuşması bitmeye yüz tuttuğunda, bana konuşmasını birkaç cümlede özetlememi buyuruyor. A...

'O'

XXXV /   Alaaddin Alaaddin geliyor. Gece. "Hoca, benim kardeş hasta, diyor. Nesi var? diyorum. Ateşi var çok, diyor. Ölecek. İlaç vereyim mi? diyorum. Hayır, portakal ver, diyor. Portakal yememiştir hiç." XXXVIII /   Mehmet Mehmet geliyor. Zaman yok. "Muskamı yitirdim, diyor. Ter basıyor. Boğuluyorum. Onu bana yazan ermişi nerde bulacağım bir daha? Sen yazmaz mısın bir muska? diyor." XL /   İbrahim İbrahim geliyor. Gün batımına yakın. "Halit çok sık uğruyor sana. Halit'i tanımazsın. Ondan kork. Onun dediklerine, sen sen ol, kanma. Tanrı bir dese, inanma." XLI /   Halit "Halit, çocukken seni ensenden öpmüş olmalılar? Neden öğretmen? Çünkü her söylediğin yalan. Her söylediğim değil, Öğretmen. Niçin bu kadar yalan konuşuyorsun? Yalana inanmak daha kolaydır da onun için Öğretmen."

İki Çizgi: İlk Minimalist?

İki Çizgi (2009) , minimalist bir film –belki de ilk! Film, bir tiyatro sahnesiyle 'açılıyor'. Enfes bir sahne ve temelde kadın-erkek ilişkisi üzerine kurulu olan bir film için oldukça sıkı bir giriş olan bu bölümde sahnedeki iki oyuncu arasında şöyle bir konuşma geçiyor: * ( kadın   ve   adam , gözleri tamamen kapalı bir şekilde dudaklarını birbirlerine yaklaştırırlar. kadın yakınlaşma sırasında birdenbire çeker kendini, dudaklarını, duygularını.) kadın : çok garip! adam : garip olan ne? kadın : seni hâlâ istiyor olmam. adam : beş dakika önce terk etmişken! kadın : evet ama, seni bir daha göremeyeceğimi düşündüm. bunun ihtimali bile... adam ( ses tonunu yükseltir) : yani, benim, senin başkasıyla olma ihtimalini düşündüğüm gibi! kadın : bu sana acı mı verdi? adam : hayır. hem de hiç. kadın : hem de hiç! ( kadın 'ın yüzünde küçük ama mağrur bir tebessüm belirir ve –gözleri tamamen kapalı– dudaklarını   ...

"Babam Camus" / Catherine Camus

Albert CAMUS . 1944. ( Henri Cartier-Bresson ) Babam, ünlüymüş o meğer, ölene kadar bilmiyordum. Öldüğü zaman anladım. İmrenilecek bir durum değil. Benim için babaydı o. Tuhaf, amma tuhaf şey. Gülüşüne bayılırdım. Başkaları için, Albert Camus bir efsaneydi, baba değil. Bilincinde olmadığım ve babamın bizden uzak tuttuğu şöhret, erkek kardeşimle benim üstümüze düştü ve ezdi bizi. 14 yaşındaydım. Hiç kimse, hiç ama hiç kimse benim acı çekebileceğimi düşünmedi. Annem bile. Darmadağın olmuştu. Babamın ölümünden hemen sonra, Agathe’ı, küçükken babamın bana verdiği dişi kediyi ameliyat ettirmek gerektiğini söyledi bana. Babamın şöyle bir şarkı mırıldanışını hâlâ duyar gibiyim: “ Agathe, cici kedi, ne güzel patileri... ” Sağa sola yavrular dururdu Agathe –bizim evde özgürlük vardı, kedilere bile– yavruları vermeden önce iki ay evde tutardık. Kedi yavrularına bayılırdım. Annem bana “ Ne yapacağız bunları? Baban veriyordu. Bizden kimse almaz ki ” dedi. Haklıydı. İşte o zaman hayat neym...

Afrika Şiiri: "Açıldı çiçeği özgürlüğün"

Baobab Ağaçları Fransızca yazan yazarlarının Afrika sevgisini ve Afrikalı olmanın verdiği gururu anlatmak için buldukları bir sözcük olarak tanımlayabiliriz  “ Negritude ”yi. Küçük toprak parçaları üzerinde, neredeyse her kabilenin kendine ait bir dili olan ve tek bir isim altında toplanmış bir ülkenin içinde binlerce dil konuşulan Afrika ülkelerinde Fransızca, İngilizce ve Portekizce ya resmi dil ya da kültür dili durumunda. Bu üç dil, sömürge dönemimin köklü etkilerini simgelediği kadar, binlerce dile ayrılmış “ Kara Afrika ”da bir dil birliği ve iletişim ortamı da hazırlamıştır. Çağdaş Afrika şairlerinin çoğunda ırk ayrımı ve soykırıma karşı savaşım bilinci, bağımsızlık, özgürlük, doğa sevgisi ve insanlığın geleceğine inanç gibi ortak genel şiirsel izleklerin yanı sıra en etkili düşüncenin Negritude olduğunu görüyoruz. Langston Hughes ’ın da dediği gibi “ bugünkü Afrika şiiri misyoner okulunun sıralarından uzaklaşıp halk türkülerinin söylendiği açıklı...