Baobab Ağaçları |
Fransızca yazan yazarlarının Afrika sevgisini ve Afrikalı olmanın verdiği gururu anlatmak için buldukları bir sözcük olarak tanımlayabiliriz “Negritude”yi.
Küçük toprak parçaları üzerinde,
neredeyse her kabilenin kendine ait bir dili olan ve tek bir isim altında
toplanmış bir ülkenin içinde binlerce dil konuşulan Afrika ülkelerinde
Fransızca, İngilizce ve Portekizce ya resmi dil ya da kültür dili durumunda. Bu
üç dil, sömürge dönemimin köklü etkilerini simgelediği kadar, binlerce dile
ayrılmış “Kara Afrika”da bir dil birliği ve iletişim ortamı da
hazırlamıştır.
Çağdaş Afrika şairlerinin çoğunda
ırk ayrımı ve soykırıma karşı savaşım bilinci, bağımsızlık, özgürlük, doğa
sevgisi ve insanlığın geleceğine inanç gibi ortak genel şiirsel izleklerin yanı
sıra en etkili düşüncenin Negritude
olduğunu görüyoruz.
Langston Hughes’ın da dediği gibi “bugünkü
Afrika şiiri misyoner okulunun sıralarından uzaklaşıp halk türkülerinin
söylendiği açıklıklara doğru gitmektedir. ”
Tabii Afrika şiirinin yalnızca ‘karaderililerden’ oluştuğunu söylemek
haksızlık olur. “Afrikaan” dilinde yazan Breyten
Breytenbach, Portekizce yazan Angola’lı Luandino Vierra gibi
‘beyazderili’ şair ve yazarlar karaderili Afrika’nın yanında yer alırken onun
şiir ve edebiyatının oluşmasına da önemli katkıları olmuştur/oluyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ‘üçüncü
dünya’ ülkelerinde başlayan bağımsızlık hareketleri sonucu Kara Afrika’da
birçok yeni devlet kuruldu. Bu süreç içinde, kimi şair ve yazarların birer ‘önder’
olarak siyaset ve daha sonra da yönetimde yer aldıklarını görüyoruz. Bunlar
arasında, Senghor (Senegal), Lumumba (Kongo), Neto
(Angola) vb. isimleri sayabiliriz.
Bu yazıda size Afrika’nın o pek
yabancısı kaldığımız dramından, sevincinden ve doğa sevgisinden küçük birer
demet sunmaya gayret edeceğim. Amacım, insanlığın hayat yolundaki kısa
yürüyüşünün başlangıç noktası olarak kabul edilebilecek ve onun uzun sürmüş,
sürmekte olan, sonu gelmeyen, acılarla dolu hikâyesiyle ortaklık kurabilmektir.
*
Öncelikle, Angolalı ünlü şair ve
devlet adamı António Agostinho Neto'nun (1922-1979) şiirine kısaca
bir bakalım. Ülkesinin kurtuluş savaşına önderlik eden liderin doğum günü Angola’da Ulusal
Kahramanlar Günü olarak kutlanmakta. “ATEŞLER VE AHENKLER” şiiriyle
Afrika’nın kederli sesine bir ses daha
veriyor:
Aydınlığın ahengi,
Rengin ahengi,
Sesin ahengi,
Hareketin ahengi,
Çıplak ayakların
kana bulanmış zincirlerin ahengi
Sökülmüş tırnakların ahengi,
Ahenkler,
Sonsuz ahenkler,
ey Afrika’nın kederli sesi. (1)
Klasik hikâyeden Afrikalı
aydınlar da muaf olamazdı elbette: Neto, halkla kurduğu bağın ve üzerlerindeki etkinin
bedelini çetin işkenceler ve uzun yıllar sürecek mahpuslukla ödeyecektir.
António Agostinho Neto |
Angolalı bir diğer ünlü şair
de Antonio Cardoso’dur (d. 1935). “ŞİİR” başlığını taşıyan
eserinde bayrağı Neto’dan alıyor –aynı kederli ses ile…
Ne zaman çekip gidecek bu kuru
dönem
ve gelecek güneş gülümsemeye
damın üstünde?
…eskiden çocukluğumun günlerinde
sac damın
küçük delikleri vardı
aralarında güneşi gözlediğim…
Eskiden…
Ne zamana dek çekip gidecek bu
kurşun gök
ve maviliği eskinin
gelecek gülümsemeye damın
üstünde? (2)
Fildişi
Kıyısı’na gidelim, Charles
Nokan’ın (d.1937) kulak
vermemizi istediği bir öğüt var. “ÖZGÜRLÜK ÇİÇEĞİ” isimli şiirinden:
Açıldı çiçeği özgürlüğün
Eski dinler unutuldu artık.
Tapınıyorduk Assie'yle Niamlen'e.
Para denen yeni tanrı aldı yerini
onların da.
Kara Afrika'yı yaraladı beyazlar.
Karalar öldürmek için kavuştu
özgürlüğe.
Büyük karanlıkları izliyor
karanlıklar.
Uyan artık ülkemin ruhu!
Seni öldürecekleri yok et
Ve ek gerçek özgürlüğü! (3)
Nokan’ın şiiri apaçık bir
başkaldırı çağrısı. Bu şiir, modern Afrika şiirine verilecek güzel örneklerden
biri belki de. Kaçınılmaz bir dürtüyle dile gelen bu ve benzeri temadaki şiirleri
yazmak bir çeşit zorunluluk hâlini almışa benziyor. Ama yine de Afrika şiirini
dar bir çerçeveye hapsetmek yanlış olur.
Ganalı şair Kwesi Brew’in (d. 1928) “ARAŞTIRMA”
isimli şiiri mesela, ilginç bir şiir olmakla beraber, daha önce paylaştığım
şiirlerin aksine “Hatıralar kötü silah”
diyerek yeni bir sayfa açmayı salık veriyor ve yöneldiği coğrafyanın “göze göz dünyayı kör eder” öğüdünü
tutmuşa benziyor:
Geçmiş dediğin
Bu günün küllerinden
Başka ne ki…
Gelecek dediğin bulutlarla sınırlı
Göğe kaçmış
Bir dumandan başka ne…
Hanım-hanımcık ol;
Sevgilim
İyi yürekli ol;
Bak, sözler hatıra oluyor
Soytarıların elinde
Hatıralar kötü silah.
Aklı başında adamların
Suspus oluşları
Buddha'nın yüzünde
İsa'nın (4)
Kwesi Brew |
Düzenin adamlarına duyulan nefret
bir başka Ganalı şair M-F.
Dei Anang’ın (1909-1978) “HANGİ KADERE DOĞRU EY AFRİKA?” başlığını
taşıyan şiirinde bu kez hedef gözeterek gösteriyor kendini:
İleriye, tozlu gereçlere
ve açgözlü kazançlara
öldürücü kavganın
kesin habercilerine doğru mu?
Ya da dünyanın yarısının
canlılarını yere sermek ve yakmak
Öteki yarsının gebermesi pahasına
baştan aşağıya pazarları
darmadağın eden
ve insanların yüreğini çeliğe
çeviren
Adam Simith'in
uygunsuz yasalarına
ileriye doğru mu? (5)
Tam da bu noktada, zengin yeraltı
kaynakları sayesinde Afrika kıtasının en zengin ülkelerinden biri olan Güney
Afrika Cumhuriyeti’ne bakalım.
Toplam 11 dilin “resmî dil” olarak kabul edildiği bir ülkede Hollanda kökenli Güney Afrikalılar ve
onların dili olan Afrikaan
–ya da Afrikaner– dilinde yazan şair ve
yazarlar da var. (Resmî dillerin arasında İngilizce de var.)
Afrikaan dilinde yazan ünlü
şair Peter Abrahams’in (d.
1919) ''BEN RENKLİYİM'' isimli şiiri, dünyanın en güzel biten
şiirlerinden biridir:
Liza Teyze
(Evet?)
Bizim de renkli krallarımız var
mıydı
Beyaz adamdan önce?
(Hayır)
Peki, biz nereden geliyoruz?
Joseph ve annesi beyaz adamdan
önceki
Siyah kralların soyundan
geliyorlar.
(Çok konuşuyorsun sen) dedi teyzem
Gülerek ve saçlarımı okşayarak
(Git yıkan artık.) (6)
Yazının başında da söylediğim
gibi soluğunu karaderililerin özgürlüğü için kullanan beyazderili şairler de vardır
elbet, Afrika’da ve dahi bütün dünyada.
Tabii Afrika şiirinde en çok
etkili olan tema, Afrikalıların ezilmişliği, sömürü düzeni ve maruz kaldıkları
eziyetler ile bu günlerin biteceğine duyulan özlemdir.
Liberyalı şair Roland
Tombekai Dempster'in daha başlığında kendini belli eden yoğun hüzün ve
yakarma hâli son dizeden sonra da sürer:
AFRİKANIN YAKARIŞI
Ben sen değilim
ama sen fırsat vermiyorsun
benim
ben olmama
''Ben senin yerinde olsaydım''---
ama biliyorsun ki
ben sen değilim
yine de bırakmıyorsun
ben ben olayım
Her işime burnunu sokuyorsun
sanki bunlar
senin işinmiş
sen de benmişsin gibi
Duygusuzun, kafasızın birisin
aptallık olur düşünmek
benim sen olabileceğimi,
senin gibi konuşup
senin gibi davranacağımı.
Tanrı bile beni ben yapmış
seni de başka yaratmış
Bırak Tanrı aşkına
ben ben olarak kalayım. (7)
Mozambik’in sesinin gücü ölçüsünde naif
şairi Rui Nogar (d. 1932) ''İSTEMEDEN ASKERE GİDEN BİR
ASKERE ŞİİR'' adını taşıyan şiiri:
Korkmaktan
korkarak
gitti oraya.
(Aman Tanrım, köyümde
bıraktım kadınımı…)
Utanarak
gitti oraya.
(Aman Tanrım, belki de bir çocuk
öldüreceğim,
benim de iki yavrum var…)
Oraya gitti
başkası istedi diye.
Oraya gitti ama
ne cesareti onundu
ne de nefreti-hiç
onun olmamıştı ya
Başkasının öfkesi
bulaşınca ona
o da öldürdü, öldürdü.
Ta ki bir gün
--bir hakaret gibi gelen
tam güneşi varken, umudu varken
kadını varken
oğulları anası ve mektubu
her şey varken
tepesine düşene dek
gagası sarı
kuyruğu kırmızı
korkunç bir kahkaha ile
el bombaları. (8)
Yıllarca susmuş, susturulmuş
Afrika'nın sesi, bu kez Nijeryalı
şair Franceso Yetunde Pereira’da (d.1933) hayat buluyor ve bir
ağrı bir çığlık olarak ulaşıyor bize:
YÜK
Bana giz miz verme dostum,
Yüreğim yükünü
Çekemez onun, kafam ezilir
Ağırlığı altında.
Beni bir kalem geçiver, n'olur,
Dilsiz olmak istemiyorum
Susuk, bir labirent gibi
Kalbimden gelen yol
Nasıl olsa kıvrıla kıvrıla
Bir sokağa açılacak sonunda--
Konuşmalar sokağına.
Bana giz miz verme dostum
ayağının altını öpeyim,
başka ne istersen yaparım
Ama ne istersen--
Dilsiz olmamı isteme de. (9)
Ve şimdi öyle bir ses çınlıyor ki
kulaklarımda… Senegal’in bilge sesi: Leopold Sedar Senghor (1906-2001). Bütün bir acılar
coğrafyasını, daha ‘keşfedilirken’ delik deşik edilmiş bir kalbin kaderine
isyan ediyor, heyhat, çaresizce. İşbu şiir,
bir kıtanın kısa-tarihidir:
DERDİNE YAN ZAVALLI ZENCİ
Derdine yan küçük Zenci
Kırbaç ıslık çalıyor bak
Sırtında okşadıkça
Kanlı kanlı terli terli
Derdine yan küçük Zenci
Gün uzun yollar uzun
Taşı durmadan işin ne
Beyaz fildişi beyaz Efendine
Derdine yan küçük Zenci
Alışsın çocukların açlığa
Bomboş kaldı kulüben
Sevgili karın uyuyor
Efendinin yatağında
Derdine yan zavallı Zenci derdine
Bir kez vurmuş bahtın damgasını
rengine (10)
***
1.
Türkçesi: Eray Canberk
(Yazı boyunca alıntılayacağım tüm
şiirler,
Ataol Behramoğlu ve Özdemir İnce'nin
beraber hazırladıkları
Pozitif Yayınları’ndan çıkan [Eylül 2008] Dünya
Şiir Antolojisi [1.
Cilt]
isimli kitap dikkate alınarak
hazırlanmıştır.)
2.
Türkçesi: Güven Turan
3.
Türkçesi: Muzaffer Uyguner
4.
Türkçesi: L. Sami Akalın
5.
Türkçesi: Eray Canberk
6.
Türkçesi: Özcan Özbilge
7.
Türkçesi: Gürkal Aylan
8.
Türkçesi: Gürhan Uçkan
9.
Türkçesi: Gürkal Aylan
10.
Türkçesi: Gürkal Aylan
Can Yücel - Her Şey Sende Gizli Şiiri
YanıtlaSilYerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar
Can Yücel Her Şey Sende Gizli Şiiri
Emeklerinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil