Kitap ya da yazar odaklı
filmleri çok severim. Çoğu kitapseverin de aynı duyguda olduğunu tahmin edebiliyorum.
Öyle ki, kimi sinefil-kitapseverler bu içerikteki filmleri kendi beğenileri ölçüsünde
çeşitli mecralarda listelemiş durumdalar -arayan bulur.
Benim bu soy filmlerde (çoğunlukla
‘Batı’ ve Uzakdoğu sinemasının ürünleri olduğunu savlayarak söylüyorum) dikkatimi
çeken şeylerden biri de şu olmuştur: diyelim ki karakterlerden biri yazar; henüz kitabı bile olmayan bir yazar ya da şiir yazıyor/şair. Karşısındaki kişi
ona ne -iş- yaptığını sorar, o da “yazarım/yazıyorum” ya da “şairim/şiir
yazıyorum” der. Bu cevaba bizim ülkemizde asla ama asla sağlıklı bir karşılık
verilemez. Oysa ben bu filmlerde her zaman bir ciddiye alma, dikkat kesilme ve
saygı ifadesi gördüm. Bu gerçekten de böyle midir bilemiyorum ama farklı kültür
ve dillerde çekilmiş filmlerin bu oranda bir tutarlılık içinde bu konuya
yaklaşmış olmaları beni her zaman şaşırtmış ve uzun uzadıya düşündürtmüştür.
Şiirin bunca köklü bir
geçmişe sahip olduğu ülkemizde, şairlerin bunca gayriciddi karşılanması beni
üzüyor. Şiir böyleyken, yazarlığı ve -lafı getirmek istediğim- eleştirmenliği
varın siz düşünün.
Metin Celâl elbette ve en
önce bir şair. (Hermann Hesse’nin deyişiyle, "Şair olundu mu bir kez, bir
daha dönülemez!") Adnan Özer şunları yazmış onun için: “Şair olarak
gelişiyle dikkat çekici bir karakterdir Metin Celâl. (…) 1980 sonrası şairler
topluluğunun önemli bir kişiliğidir, bu böyle biline.”
Şairliğinin yanında
romancıdır (Hayatın Ucu, Gitmek Zamanı vd.). Araştırma-inceleme kitapları ve
derlemeleri vardır (Yeni Türk Şiiri, Çocuk İsimleri Sözlüğü, Çağdaş Türk
Edebiyatı Öykü Antolojisi vd.). Yayıncıdır, yöneticidir (Parantez Yayınları, Türkiye
Yayıncılar Birliği). Dergicidir (Özgür Edebiyat). Bunların yanında bir de eleştirmendir.
Çok uzun yıllardır ‘Okuduğum Kitaplar’ başlığı altında yazıyor. Ülkemizin
hoyratlıklarından biri de “Türkiye’de eleştirmen yok” zevzekliğidir. Bu ahmakça
lafı işittikçe Metin Celâl’in yazılarından öğrendiklerimi hatırlarım. Olmayan
şey, bunu söyleyenlerin had bilmezliği ve okuma-algılama özürlü oluşlarıdır
bana göre. Şairliği, yazarlığı dahi yadsımış bir hâkim kültür eleştirmene neler
yapmaz zaten…
Metin Celâl’in sevdiğim bir
başka yönü de mühendis-yazarlarımızdan biri oluşu. (Galiba ileride
mühendis-yazarlar ile ilgili bir şeyler yapacağım, bu iş oraya doğru gidiyor.) Kitaplara,
şiire, edebiyata bunca hizmet etmiş, yaptığı her işi kalbiyle yaptığı apaçık
olan birinin kıymeti elbette yeterince bilinmeyecekti. Çünkü coğrafya kaderdi.
M. Milât Özçelik / 25 Ekim
‘20
1.Harçlığınızla aldığınız ilk kitabı hatırlıyor
musunuz?Çocukluğumun geçtiği 1960’lı-70’li yıllar,
çocuk kitapları açısından çorak bir dönemdi. Ankara’da oturmamıza rağmen
çevrede pek kitapçı yoktu. İlk gördüğüm kitapçı Kızılay’da Türkiye’nin en
yüksek binası olarak inşa edilen Gökdelen’in altındaki Akba Yayınları’nın
kitapçısıydı. Vitrindeki simsiyah polisiye dizisi kitapları belleğimdedir. Ama
oradan kitap aldığımızı sanmıyorum. Çocukların kitap ticareti cumartesi
sabahları sinema önlerinde olurdu. Teksas Tommiks’lerin yeni sayılarını orada
değiş tokuş ederdik. Yani aldığım ilk kitaplar Teksas Tommiks’lerdir. 2.Kitaplarınızın oluşturduğu yekûn için kitaplık
mı kütüphane mi demeyi tercih ediyorsunuz? Sizce bir kitaplık hangi noktadan
sonra kütüphane olmaya ‘terfi eder’?Kütüphane basit tanımı ile
belli bir sisteme göre düzenlenen kitap ve benzeri materyallerin toplandığı,
saklandığı, okuyucu ve araştırmacıların istifadesine sunulduğu yerdir, diye
tanımlıyorsak şahsi bir kütüphane
olabileceğine inanmıyorum. Benimki kitapların dizili olduğu yer tanımına uygun
olarak kitaplıktır. 3. Ülkemizdeki insanların çoğunun kitaplarını
yayınevlerine göre dizdiklerini/yerleştirdiklerini düşünüyorum. Georges
Perec’in “Kitap Yerleştirme Sanatı ve Yolları Üzerine Kısa Notlar” başlıklı
yazısında (Gergedan Dergisi, Ekim 1987.) yayınevine göre dizme seçeneğini es
geçmiş olmasına şaşırmıştım. Siz nasıl diziyorsunuz? İkinci bir seçenek olarak
hangi yolla dizerdiniz?Ben kitaplarımı önce şiir,
anlatı (öykü ve roman) ve eleştiri – inceleme olarak sınıflandırıyorum. Sonra
da şiir ve anlatıları bu başlıklar altında Türk yazarlarını adlarına göre,
yabancı yazarları soyadlarına göre sıralıyorum ki arayınca bulmak kolay olsun.
Yayınevine göre dizmek görsel olarak hoş olabilir ama az sayıda kitapla mümkün.
Aradığınızı bulamazsınız. İkinci bir seçenek olarak ciltleri boyuna ve renk
uyumuna göre dizmek olabilir, çocukluğumda öyle yapardım. Ama o dizilişte tüm
kitaplarınızın görünümünü belleğinizde tutmak zorundasınız, yoksa arayınca
bulamazsınız. 4.Artık ‘nadirkitap’ vb. sitelerin yanında,
sosyal medya platformları üzerinden yürüyen ‘online mezatlar’ bile var. Bir
kitaba ulaşmak o kadar da zor değil; yeter ki bazen absürt meblağlar gözden
çıkarılabilsin. En uzun süre aradığınız kitabı ve başınızdan geçenleri paylaşır
mısınız?En uzun süre aradığım
kitap Özcan Ergüder’in tek öykü kitabı “Maskeli Balo”suydu. O zamanlar Nadirkitap gibi internet siteleri yoktu. Çok sahaf gezdim. Sahafların huy ve
karakterleri hakkında bilgim gelişti, sahaf dostlar edindim. Birçok nadir kitap
satın aldım ama “Maskeli Balo”ya bir türlü ulaşamadım. Aradığını değil
bulduğunu alacaksın, düsturunu öğrendim. 5.Kütüphanenizdeki/Kitaplığınızdaki en sevdiğiniz
serilerden bahseder misiniz? Kapanmış yayınevleri içinde en çok özledikleriniz
hangileri?Seçilmiş Hikayeler, Dost
ve Yeditepe’nin ilk baskı şiir kitaplarına değer veririm. Varlık’ın küçük boy
kitapları da önemlidir. Kapanmış yayınevlerinde en çok özlediğim Ferit Edgü’nün
Ada Yayınları. 6.Hermann Hesse Robert
Walser’den bahsederken, “Yüz bin okuru olsaydı, dünya daha güzel bir yer
olurdu.” diye yazmıştı. Sizin için böyle bir ortak kitap/yazar var mı
(ve neden)?İyi edebiyat maalesef
okurunu bulamıyor. Edebiyatımız böyle değerli birçok adla doludur. Özcan
Ergüder’in, Feyyaz Kayacan’ın, Selçuk Baran’ın, Ayhan Bozfırat’ın çok
okunmasını isterdim. 7.Alıp da okumadığımız kitaplar var bir de...
Buradan onları teselli etmek için ne söylemek istersiniz?Türkiye’de yılda 70 bine
yakın yeni kitap yayımlanıyor. Doğrusunu isterseniz hedefim hepsini toplu
olarak görmektir. Ama iyi bir okur yılda ancak 50 kitap okuyabiliyor. Yani
69,950 kitap okunmadan kalıyor. Kitap yazıları yazdığım için normal okurdan çok
daha fazla kitaba ulaşıyorum ve çoğunu okuyamıyorum. Okuyamadığıma üzüldüğüm
çok kitap var. Onlara “Elbet bir gün buluşacağız,” diyorum.8.
“Bunların hepsini okudun mu?” sorusunu hangi
cevap ya da cevaplarla karşılıyorsunuz?
“Çok daha fazlasını
okudum,” diyorum. Çünkü bu soruyu okuma tembeli olduklarını, okumamak için
bahane aradıkları için söylediklerini biliyorum ve çok kitapları olanların da
okuyamadıklarını düşündüklerini, bunu kendilerine kanıtlamak için sorduklarını
biliyorum. Kitaplığımda bulunan kitapların en az üç-dört katını okuduğum da
gerçektir.
3.
“Bunların hepsini okudun mu?” sorusunu hangi cevap ya da cevaplarla karşılıyorsunuz?
“Çok daha fazlasını okudum,” diyorum. Çünkü bu soruyu okuma tembeli olduklarını, okumamak için bahane aradıkları için söylediklerini biliyorum ve çok kitapları olanların da okuyamadıklarını düşündüklerini, bunu kendilerine kanıtlamak için sorduklarını biliyorum. Kitaplığımda bulunan kitapların en az üç-dört katını okuduğum da gerçektir.
Yorumlar
Yorum Gönder