Ana içeriğe atla

Ada ya da Tiren: Çağdaş Kıbrıslı Ozanlardan Dizeler



‘Ada’, teoride dört tarafı sularla çevrili kara parçasıdır ama İngiltere bir ada değildir. –Hazar da göl değildir, malûm. Zaten bende şans yok; ne adalıyım ne de ‘tiren’ görmüş bir çocuk.

Hayatımda eksikliğini duyduğum onca şeyin içinde iki tanesi var ki ruhumun derinliklerinde saklıdır: ada’lı olmak ve içinden tiren geçen bir köyde büyümüş olmak. –İkisi bir arada olmaz ve bu iki insan birbirlerine kavuşamaz. Ama, edebiyat burada bize yardım edebilir!

Şairlerin iyileştirici hüznünde beni çarpan ve beni bulsun istediğim ilk şey, etrafı sularla çevrili bir yok-ülkeden, gençliğin ateşiyle sürüklenilmiş bir uzak-ülkeden bahsedip beni düşlerine ortakçı etmeleri, yahut, bir eski zaman hikâyesinden dem vurur gibi, raylar üstünde akıp geçen zamana, geçip giden onlarca farklı yüze, pencereden sarkmış kollara, perdeleri çekilmiş kompartımanların saman sarısı hayallerine şahitlik edeyim istemeleridir.

Böylesi kaç şiir okudum bilmiyorum. –Evet, birçok! Sanırım gerçek şiir okuru, çoğu zaman anlam veremese bile, okumayı (yazabilmeyi?) düşlediği ‘o’ şiir için okur. –Bulunca da coşar!

Hülasa; hayat kısa, çocukluk uzun.

//

Kıbrıslı olmak isterdim. Net! Annem ve babam yüzünden olamadığım için Kıbrıslı şairlere düşkünüm. Favori şairlerimden Neşe Yaşın başta olmak üzere, -rahmetli- Taner Baybars’ın sessizliğini, Rıdvan Arifoğlu’nun hinoğluhinliğini, Mehmet Yaşın’ın deneyselciliğini çok beğendiğimi ve son demde Jenan Selçuk’a dikkat kesildiğimi ifade etmek isterim. Kıbrıslı şairlerin dergilerine de ulaşmak isterdim. Kıbrıs, en uzak taşramız…

Aşağıda okuyacağınız dizeler Fikret Demirağ’ın “Günümüz Kıbrıslı Türk Şiirinden 20 Şair” kitabından (Yasakmeyve, 2008) derlendi. Yazar isimlerinin altında şiirin başlığı ‘saklı’.  Bulduğum dizelerden memnunum. Yine de, diyeceğim o ki, şiir beni affetsin! Şiir… Çünkü şahsım hariç, hiçbir şiir okurunu sevmedim. Mütemadiyen küçümsedim o zevatı. Neden bilmiyorum.

Neşeli okumalar…


---o---


Ne hüzzam şarkıydı o,
"Yaşa kralımız, yaşa kraliçemiz"

Orbay Deliceırmak
Hüzzam ve özgürlük

*

"Neden O, ocak bacası kadar açık amını saklayarak
kıçına aldı beni
...
ve bileli adaleleri, şehriyeye döndürüyor benimkini."

Taner Baybars
Ömerge sokağı 1952 yaş 16

*

"Bak, ben eskiden bir şehzadeydim ter-ü taze.
Kitaplar yazıyordur, gövdem darağacında kaldı."

Zeki Ali
Sürüden ayrılan şaman

*

"unuttuğumuz yoldaşlarımızı hatırlıyoruz kırık heykeller hepsi
 ...
o sürgün güneşi ki ağır tortusu çöker içimize"

Hakkı Yücel
Çocukluğumuza doğru

*

"Uygundu gece yas tutmaya...
Kimse görmedi siyah şalı...
...
Yüzüme tükürdü aşk."

Filiz Naldöven
İtirafçı

*

"İşte tükendi ömrüm, o törenden bu törene
(ben, Yalnızadam)
...
Ve oturup ruhuna şiir yazdım
(sen, Hiçkimseciğim)"

Mehmet Yaşın
Tören

*

"Gel
acılarla paramparça olmuş anlara
bin ölünün yattığı alana gel"

Raşit Pertev
Kahin

*

"Taşın ağladığı yerde 
ayak izi ikimizin
Ölüm böyle biter."

Neşe Yaşın
Ölüm böyle biter

*

"ey göçerken ihanete uğradıkları zamanlardan
daha çok ağlayan bol çocuklu anneler
...
size dönmektir gidişim"

Faize Özdemirciler
Ada

*

"Ölümü öp! Öp ki açelyalar açsın dudaklarında
...
Ölümü öp! Öp ki benden sana geçsin alyuvarsız yankı"

Gür Genç
Ölümü öp

*

"Barry Lyndon'a döndüm.
Amına koyanlar ülkesinin amına birkaç şiircik koydum."

Rıdvan Arifoğlu
Kambur'un kamburu

*

"kuşlara hiç ekmek atmadım
hiç taranmadım... hiç güzel olmadım..."

Neriman Cahit
Aşkın öteki yüzüyüm nicedir

*

"konuşuyorum karanlığa:
karanlık yavaşça
egemen olurken ormana."

M. Kansu
İçimizdeki o vahşi orman

*

"İki tenin kokusu ve ter-
bir yelkenli akıp durdu sularda."

Fikret Demirağ
Erotika

*

"zaman yurtsuz çocuklar
dökerek geçiyor üstümüzden
bahçem güllerini kusuyor"

Feriha Altıok
Son bilet son gidişten

*

"Hevesliydi
kitaplara ...
Meraklıymış sanata
edebiyatın
edepsiz olanına."

Jenan Selçuk
Komşuculuk

*

"Ne yazdımsa senin'çin Kıbrısım
İçtenlikle yazdım bilesin
...
Nasıl gelmişse yüreğimden."

Özker Yaşın
Senin için yazdığım şiirler



“Gerçekten Kıbrıslı olan tek şey Kıbrıs eşekleridir.” –Rauf Denktaş 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so