Ana içeriğe atla

35+1

Mia Hansen-Løve'un "Güzel Bir Sabah" filmini çok sevmiştim. Bu filmde unutamadığım bir sahne var. Yaşlılık ile gelen ciddi hastalıklarla mücadele eden babası için, sevdiğini bildiği bir Schubert eseri çalıyordu kızı. Babası ise durdurup, "hayır, hayır" diyordu, "çok hüzünlü, böyle şeyler dinleyemiyorum artık."

Hüzne tahammül biraz da gençliğin işareti belki de. Bugün 36 yaşına bastım. Mutlu ama hâlâ hüzünlü biriyim. Leyla ile güzel bir hayatımız var. Daha güzel olsun istiyoruz. Bu, hüzünlü şarkılar dinlememe engel değil. O vakit, yaşasın hayat! (Tekrarın yok, ziyan etme emeklerimizi, bize izzet, bize ziya bahşet.)

P.S.
Bir ara Necati Cumalı piyeslerini topluyordum. "Bir Sabah Gülerek Uyan" adlı bir oyunu vardır. Yukarıda andığım film ile kardeş ruhta bir eser. Çok daha iyisi de denebilir... Bu yazıyı okuyan birileri varsa not alsın, bulup okusunlar.

P.S.
2024 için ümitliyim. Bizim için güzel gelişmelere gebe bir yıl... Şimdi 36 oldum ya, canım arkadaşım Murat Erşen ile tanışıklığımız geldi aklıma: ben 22 yaşındaydım, o ise 36. Demiştim ki içimden, o nasıl yaş öyle, dinozor musun be adam, bir insan nasıl 36 olur. Nasıl koştun o kadar uzağa... 

P.S.
Geç olgunlaşan bir tabiatım var. Bunun sıkıntısını çok çektim. Bir yandan da hoşuma gidiyor, daima toyum, cahilim, avanağım; herkese ve her şeye ânında inanmaya, kanmaya herkesten bir adım yakınmışım gibi hissediyorum.

P.S.
Beni yeterince tanımayanlar nasıl taş kalpli biri olduğumu bilmez. Taş gibi bir kalbim var. İlginç gelebilir ama bunun 'suçlusu'nın şiir olduğunu düşünüyorum. O kadar çok şiir okudum, o kadar çok şairle duygudaşlık kurdum ki, çok sulanan bir toprak gibi çatladım, çoraklaştım, karardı kalbim. Bu duyguyu çok az kişinin anlayabileceğini düşüyorum.

P.S.
Artık roman yazmam gerektiğini düşüyorum. Çünkü anlatacak şeylerim var. Bir kurtulabilsem şu şiirden...

P.S.
Babam benim yaşımdayken beş çocuklu bir adammış. Aklım almıyor bunu... Lukianos muydu, "bir insan 30 yaşında dede olabilir" diyen. Babam yarışa erken başlayanlardan ama henüz dede değil. Ben de baba değilim zaten. Kötü bir oğulum sadece.



Yorumlar

  1. Doğum gününüz kutlu olsun, mutlu yıllar dilerim. Romanı bekleriz, yaşadıkça, yazılmasını ümit ederiz. Sevgiler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so