“Jack London'ın yıllar önce içime işlemiş ‘Dönek’ adlı bir hikâyesi vardır.
Yaşamını feda etmiş, okulu
bırakmak zorunda kalmış, kardeşlerini okutmak, eve yardım etmek için
fabrikalarda çalışan bir çocuğun, Johnny'nin acıklı öyküsü.
Küçücük yaşında, bir makineye
dönen Johnny hep bir travmaya dönüşen yorgunluğuyla cebelleşir. Ama evdeki
herkes memnundur bu durumdan, kimse onun yorgunluğuyla ilgilenmez bile.
Zaman zaman onun hastalığını
gözler, iyileştiğinde de yeniden çalışmaya başlamasını beklerler.
Ama bir gün Johnny rahat bir
hayırsever cömertliğiyle her şeyi bıraktığını, uzaklara gideceğini söyler.
Ve gider...”
Mehmet
Güreli
hamiş:
Yıllar
sonra da olsa okudum Dönek’i…
İyiydi
elbette, heyhat, üstat Mehmet Güreli’nin “rahat bir hayırsever cömertliğiyle
her şeyi bırakmak” diyerek bir vazgeçişe, yenilgiye yüklediği şiirselliği
bulamadım.
(Yahut
vardı da beklentimin büyüklüğü o küçük eşikten geçmeme olanak tanımadı.)
‘Yıllar
öncesinden içine işlemiş’ kırgınlığa, yıllar içinde epik bir boyut katmış Güreli.
Öyle
ki, bunun yerine kuru bir öfke ve macera tutkusunun yön verdiği bir gitmek
hevesiyle karşılaşmak beni nasıl üzdü anlatamam.
Şimdiki
aklım olsa, asla okumazdım Johnny’nin hikâyesini.
Eski
insanlar gibi, kendimi hikâye anlatıcısının havada büyüyen sözcüklerine
bırakırdım.
Nasılsa
o sözcüklerle, büyürdük, beraberce.
Ve
günü gelince…
Okunası geliyor.. Bir 'beyaz dişi' biliriz Jack London' dan, bu hikayede güzele benziyor.
YanıtlaSil