Ana içeriğe atla

Johnny


Jack London'ın yıllar önce içime işlemiş Dönek adlı bir hikâyesi vardır.

Yaşamını feda etmiş, okulu bırakmak zorunda kalmış, kardeşlerini okutmak, eve yardım etmek için fabrikalarda çalışan bir çocuğun, Johnny'nin acıklı öyküsü.

Küçücük yaşında, bir makineye dönen Johnny hep bir travmaya dönüşen yorgunluğuyla cebelleşir. Ama evdeki herkes memnundur bu durumdan, kimse onun yorgunluğuyla ilgilenmez bile.

Zaman zaman onun hastalığını gözler, iyileştiğinde de yeniden çalışmaya başlamasını beklerler.

Ama bir gün Johnny rahat bir hayırsever cömertliğiyle her şeyi bıraktığını, uzaklara gideceğini söyler.

Ve gider...”


Mehmet Güreli



hamiş:
Yıllar sonra da olsa okudum Dönek’i…
İyiydi elbette, heyhat, üstat Mehmet Güreli’nin “rahat bir hayırsever cömertliğiyle her şeyi bırakmak” diyerek bir vazgeçişe, yenilgiye yüklediği şiirselliği bulamadım.
(Yahut vardı da beklentimin büyüklüğü o küçük eşikten geçmeme olanak tanımadı.)
‘Yıllar öncesinden içine işlemiş’ kırgınlığa, yıllar içinde epik bir boyut katmış Güreli.
Öyle ki, bunun yerine kuru bir öfke ve macera tutkusunun yön verdiği bir gitmek hevesiyle karşılaşmak beni nasıl üzdü anlatamam.

Şimdiki aklım olsa, asla okumazdım Johnny’nin hikâyesini.
Eski insanlar gibi, kendimi hikâye anlatıcısının havada büyüyen sözcüklerine bırakırdım.
Nasılsa o sözcüklerle, büyürdük, beraberce.
Ve günü gelince…


Yorumlar

  1. Okunası geliyor.. Bir 'beyaz dişi' biliriz Jack London' dan, bu hikayede güzele benziyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Muallakat ve Şairleri: Bir elin ağza gidişi gibi...

Etel Adnan Muallakat ( muallakāt) , câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen addır. (Hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dâhil edildiği ve sayılarının kaç olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.) Sözlükte,  “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakat “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Rivayete göre muallakat, câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilmiş, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılmıştır. Muallakat şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr ’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa