Ana içeriğe atla

Charles Baudelaire Şiirlerinden Seçmeler ve Bir Sonsöz



[ BAUDELAIRE’İN KALEMİNDEN KÖTÜLÜK ÇİÇEKLERİ İÇİN ÖNSÖZ TASARILARI ]


I.
Kitabım iyilik üretebilirdi. Bundan yerinmem. Kötülük üretebilirdi.
Buna sevinmem.
Bu kitap kadınlarım, kızlarım ya da kızkardeşlerim için yapılmadı.
Anlattığım tüm suçlar bana maledildi. İçli şiir yazan şairler züğürt
tayfasıdır. Şair hiçbir kutbun adamı değildir. Sıradan bir ölümlü
olurdu yoksa.
Tanrıyı sevmek Tanrıya inanmaktan daha zordur. Tersine, bu çağın
insanları için İblise inanmak İblisi sevmekten daha zor. Herkes onun
hizmetine koşulur, ama, inanmaya gelince, kimse ona inanmaz. Yüce
yüceliğin İblisi.
D'Aurevilly. Rönesans. Gérard de Nerval. Hepimiz asılmışlardan ya da
asılacaklardanız.

II.
Şiirin çiçekli bahçelerini çoktandır bölüşmüş ünlü şairler. Güzelliği
Kötü'den damıtmak eğlenceli ve güç olduğu kadar da hoş bir çaba
göründü bana. Özünde yararsız ve kesinlikle masum olan bu kitap, beni
eğlendirmekten, ve engelleri aşmayı pek seven zevkimi yerine
getirmekten başka hiçbir amaçla kotarılmadı.
Dünyamız tinsel adamın horgörüsüne tutkunun şiddetini veren yoğun bir
bayağılık kazandı. Ancak, unutulmamalı ki, ağunun bile delemeyeceği
mutlu zırhlar da var.
İlk niyetim çeşitli eleştirileri yanıtlamak ve aynı zamanda, çağdaş
ışığın tümüyle karanlığa gömdüğü bazı çok sade sorunları açıklığa
kavuşturmaktı.
Bu sabah bazı gazeteleri okuma gafletinde bulundum; birden, yirmi gök
ağırlığında bir uyuşukluk çöktü üstüme ve, her ne olursa olsun, her
kime olursa olsun, bir şeyler açıklamanın korkunç yararsızlığını
duyumsadım. Bilenler zaten anlıyor beni, anlayamayanlara ya da anlamak
istemeyenlere bir şeyler açıklamaya çalışmak ise boş bir çaba olurdu.

III.
Çağdaşlarımca beğenilme arzusuna ben bile karşı koyamadım. Ama, sayın
gazeteciler bu tür okşamalara okşamalara karşı nankör göründükleri
için, yeni baskıda bunların izini olabildiğince ortadan kaldırdım.

Sinirliyim, keyifsizim. Tüm dileğim iyice bir dinlenebilmek ve gecenin
sürüp gitmesi. Ben şarap ve afyonun çılgın şehvetlerinin şairi,
yeryüzünde bilinmeyen ve o kutsal eczacının bile sunamayacağı bir
iksire susamışım sadece; içinde, ne yaşamın, ne ölümün, ne isteğin, ne
hiçliğin bulunduğu bir iksire. Hiçbir şey bilmemek hiçbir şey
öğretmemek, hiçbir şey istememek, hiçbir şey duyumsamamak, yalnızca
uyumak ve uyumak, bugün tek dileğim işte bu. Alçakça ve tiksindirici,
özden bir dilek.



[ BÜTÜN ŞİİRLERİNDEN SEÇTİKLERİM ]


"İçinden parlak güneşler geçse de yer yer,
Gençliğim hep karanlık bir fırtına oldu" 
(DÜŞMAN)

"Sanat uzun... ya Zaman? Kısa, niçin?" 
(KÖR ŞEYTAN)

"Nasıl sizin coşkun kıvancınız varsa, bakın,
Benim de hüznüm var, kendiliğinden, sade, açık" 
(SEMPER EADEM)

"Çok çetin bir sanattır güzel bir kadın olmak" 
(İTİRAF)

"Yaşam bazen de durgunluk ister
Kargaşadan devinimden korkun" 
(BAYKUŞLAR)

"Müzik sık sık bir deniz gibi beni kucaklar!" 
(MÜZİK)

"Paris değişir! değişmez bendeki acılar" 
(KUĞU)

"Sirozdan ölen bir kadının tek mirası,
Güzel kupa oğlanıyla maçanın kızı
Ölmüş aşklarını anıyorlar, usulca." 
(SIKINTI)

"Ben kendimin vampiriyim,
Gülümsemeyi bilmeyen,
Sonsuz gülüşü bekleyen,
-Terkedilmişlerden biriyim!" 
(KENDİNİ CEZALANDIRAN KİŞİ)

"İşi geometriye vurunca akıl durur" 
(UFAK YAŞLI KADINLAR)

"Coşkulu âşıklar ve ağır başlı bilgeler
Olgunluk mevsimlerinde severler kedileri" 
(KEDİLER)

"Eteklerin havalanıp yürüdüğün zaman
Güzel bir gemi gibisin denize açılan" 
(GÜZEL GEMİ)

"Suçlunun dostu tatlı akşam geliyor işte
Bir suç ortağı gibi kurt adımları ile" 
(AKŞAMIN ALACAKARANLIĞINDA)

"Ey, çılgınca süslenmiş hiçliğin büyük tadı!" 
(ÖLÜLER DANSI)

"Ey kurumaz kuyusu bönlüğün, hataların!
Çağlardır süren acı, sonsuz, ebedi imbik!" 
(ÖLÜLER DANSI)

"Peki ölümün sırtından geçinmeyen kim var,
Kim kucaklamadı bir iskeleti, kim öpmedi?
Bu kokular, giysiler, bu süs püs neye yarar?
Seni hor görenlerin kendileri güzel mi?" 
(ÖLÜLER DANSI)

"Kendi dehasına hayran, ressam, ben,
Kendime özgü bir tablo yarattım" 
(PARİS RÜYASI)

"Ve erkek yazmaktan yorulmuş, kadın sevmekten." 
(SABAHIN ALACAKARANLIĞINDA)

"Sessizce ölen tüm lanetlenmişlerin
Acısını dindirmek, rahatlık vermek için,
Pişmanlık duyan Tanrı uykuları yarattı" 
(ESKİCİLERİN ŞARABI)

"Kimse anlayamaz, nasıl anlatsam?
Çılgın değil miyiz hepimiz az çok!" 
(KATİLİN ŞARABI)
"Ey şişe, bütün bunlar şanına denk düşemez,
Derde derman, doğurgan karnını bölüşemez,
Susuz, sofu şairi içinde taşıyorsun" 
(YALNIZIN ŞARABI)

"Bir yastığın üstüne, başsız bir kadavra,
Taze kanını döküyor, aşka kanmış." 
(KURBAN)

"Hazin kızkardeşlerim, cehenneminize dek
İzledim hepinizi, perişan haldesiniz,
Susuzluğunuz gibi acınız da dinmiyor,
Ölü aşk külleriyle dolu yürekleriniz!" 
(LANETLENMİŞ KADINLAR)

"Bu ucuz dalkavuğu, bu uğursuz ozanı
Mezarlar, genelevler korudu, yatak verdi" 
(İKİ RAHİBE)

"Ben hep baş döndüren şaraplarda aradım
Uykusunu yüreğimi kemiren hüznün
...

Unuttuğum uyku sevilerdedir sandım;
Oysa aşk benim için iğneli yorganmış" 
(KAN ÇEŞMESİ)

"Yürürken tanrıçadır, dinlenişi sultanca;
Muhammet zihniyeti var zevk anlayışında." 
(SİMGE)

"Ermiş Pierre İsa'yı yadsımış... oh, ne iyi." 
(ERMİŞ PIERRE'İN İSA'YI YADSIYIŞI)

"Bazıları taptığı Put'u tanımadılar" 
(SANATÇILARIN ÖLÜMÜ)

"Hayvana dönüşmemek için, hepsi esrikler,
Mekânla, kor göklerle, ışıkla sarmaş dolaş" 
(YOLCULUK I)

"Merak, yuvarlayarak, zulmediyor bizlere." 
(YOLCULUK II)

"Bir yelkenlidir ruh da, Adası'nı arıyor" 
(YOLCULUK II)

"Bir yolculuk yapalım, buharsız ve yelkensiz!" 
(YOLCULUK III)

"Dalmak istedik iştah kabartan tatlı göğe!" 
(YOLCULUK IV)

"Daha, ne vardı?" 
(YOLCULUK V)

"Haz duyan cellat gördük, kurban gördük hıçkıran,
Kokulu şölen gördük kan'ın mezelediği,
Erk'in zehrini gördük, zorbaları çıldırtan,
Halklar gördük, kırbaca tutkun deliler gibi." 
(YOLCULUK VI)

"Yolculuktan bu acı bilgiyi edindik biz!
Tekdüze, küçük dünya insanın aynasıdır,
Bugün, dün, yarın, ve hep yansıttığı yüzümüz
Sıkıntı çölündeki bir dehşet vahasıdır!" 
(YOLCULUK VII)

"Ey ölüm, yaşlı kaptan, geri dönelim artık!
Sıkıldık bu ülkeden, demir alsın gemimiz!" 
(YOLCULUK VIII)

"Çekip gitti Tanrı, boşuna düştüm peşine;
Koruyor saltanatını katlanılmaz Gece" 
(ROMANTİK GÜNEŞİN BATIŞI)

"Canan ve şair Sapho, erkekçe seven yürek,
Hazin solgunluğuyla Venüs'ten de güzel kız!" 
(LESBOS)

"Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,
Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!
Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,
Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!" 
(LANETLENMİŞ KADINLAR - Delphine ile Hippolyte)

"Yaşamdan çok, uyumak istiyorum, uyumak!
Kuşkulu bir uykuda, tatlı ölüm misali,
Vicdan azabı duymadan, öpücüklerimi
Bakır gibi cilalı güzel gövdene yaymak." 
(LÉTHE)

"Şehvet saati çalınca, bir gece
Sokulup alçakça, gürültüsüzce
Hazinene tırmanmak tüm dileğim,
Tüm dileğim yırtıp cezalandırmak
Bağışlanmış anaç göğsünü senin,
Üzerinde o neşeli teninin
Geniş, büyük, derin bir yara açmak." 
(PEK NEŞELİ KADINA)

"Çoşturur yüreğimi, dehşetli düşkünüm ben
Sesin ışıkla hemhal olduğu eşyalara" 
(TAKILAR)

"Şu çarşaflar üstüne uzansam dümdüz
Uğruma Melekler cehennemlik olurdu!" 
(VAMPİRİN DEĞİŞİMLERİ)

"Açma gözlerini, böyle miskin kal,
Seni bu halinle de seyredeyim." 
(FISKİYE)

"Sana imgesini sunduğumuz, ve
Bize kendimize gülmeyi öğreten
Bu sanat üstündür, ötekilerden,
Daha bilge, okurum, daha yüce." 
(BAY HONORÉ DAUMİER'NİN YAPTIĞI PORTRE İÇİN)

"Anladım ki arzu ağır basıyor, dostlar,
Her yanda gördüğüm onca güzelliklerde" 
(LOLA DE VALENCE)

"Şair, hücrede, giysileri hırpani, hasta,
Dalmış; dehşetin alevlendirdiği bakışı
Ölçüyor çıktığı baş döndüren basamakları." 
(EUGÈNE DELACROİX'NIN RESMİNDEN ESİNLENEREK)

"Kitaplığımıza yaslanıyorudu beşiğim,
Her şey, loş Babil kütüphanesi gibi, orda,
Birbirine karışıyordu; roman, masal, bilim,
Latin külüyle Yunan tozu, iç içeydi orda.
Kitap sayfası gibi miniktim. Bir ses, kurnaz
Ve metin, dedi: "Tatlı bir çörektir Dünya;
Dilersen (ki bundan keyifli hiçbir şey olmaz!)
Dünya dolusu bir iştah verebilirim sana." " 
(SES)

"Şehvet düşkünlerini herkesten çok tanırım,
Gece gündüz, beş para etmez bu budalalar,
"Hiç değil, bir saatlik erdemli olmalıyım!"
Diye, sızlanıp yakınır, ağlarlar." 
(UMULMADIK)


"Gitmek istediği halde, gidemeyip
Kıvranan çaresiz insanlar gibi,
Onu kazığa oturtmayı düşleyip
Oğuyordum kıçımla iskemleyi." 
(BİR ZEVZEK KONUSUNDA)

"Şehvet, ruhun işkencesi,
...
Isıt beni alevinle!

Ey, sünen, esnek hayalet!" 
(BİR PUTPERESTİN YAKARIŞI)

"Her palyaço kanlı bir zemin üstünde yürür;
Bütün bir İnsanlığın içinde kaynadığı" 
(KAPAK)

"Tükettik günü tam zındıkçasına." 
(GECEYARISI SINAVI)

"Melek bağırıp durdu: "Herkesi sev, diyorum!"
Zındık direniyordu: "Hayır! istemiyorum!" " 
(İSYANCI)

"Başım inatçı ağrılarla dolu, dönüyor
Yürek hiçliğe özlemle tutuşup yanıyor
-Ah! çıkmamak Sayılar, Varlıklar evreninden." 
(ÇUKUR)

"Orospulardan geçinenlerin
Keyfi, rahatı yerinde, karnı tok;
Bana gelince, kollarım kırık,
Sonsuz bulutları sardığım için." 
(BİR YALNIZIN YAKINMALARI)

"Ey sizler, tanığım olun, görevimi yaptım ben" 
(SONSÖZ TASLAĞI)



[ BİR SONSÖZ GİRİŞİMİ ]

O Baudelaire ki, 
birçok büyük şair gibi yaşarken umduğu ilgiyi bulamadı.
Kötülük Çiçekleri'ni şair Théophile Gautier'ye ithaf etti, oysa Gautier bundan rahatsızlık duydu.

Zamanın ünlü eleştirmeni Sainte Beuve, şairin dostu olduğu halde, Baudelaire ondan nice övgülerle söz ettiği, ona övgü dolu mektuplar yazdığı ve ondan bir eleştiri umduğu halde, bu büyük yapıta, Kötülük Çiçekleri'ne karşı sessiz kaldı.

O Baudelaire ki, 
Akademiye adaylığını koydu, tek bir oy alamayacağını anlayınca adaylığını çekti. 
İyi bir şair olduğuna annesini bile inandıramadı.

Hugo'lar, Gautier'ler, Banvil'ler, Georges Sand'lar, Sainte Beuve'ler, Lisle'ler 
şiirin ve edebiyatın saltanatını sürerken 
büyük Baudelaire'in çevresinde korkunç bir sessizlik ağı örülmüştü.

Bu ağı Krallık Savcılığının Kötülük Çiçekleri'ni yasaklamak için açtığı dava yırttı ama bu kez de şairin 299 dizesi ve kitabı yasaklandı. 
Baudelaire,  daha sonraki çalışmalarını kitaptan çıkarılan şiirlerin boşluğunu doldurmaya yöneltti.

Yine de, hep, özgür anlatımı dizginlemek zorunda kaldı. 

Bir Yalnızın Yakınmaları şiiri 
Baudelaire'in içinde bulunduğu ruh durumunun en iyi aynasıdır
Korkunç bir umutsuzluk içinde, 
"Beni yutan bu uçuruma bile/ Adımı vermem nasip olmayacak" 
diyor.
Oysa, büyük çevirmen Erdoğan Alkan'ın da işaret ettiği üzre, Baudelaire, dünya edebiyatında hakkında en çok kitap 
yazılan şair.

Yazık ki bunu görmek Baudelaire nasip olmadı.


Hâmiş:
Bütün alıntılar
–tatlı bir kolaj girişimi olan sonsöz dâhil–
en sevdiğim çevirmen olan ve adını gördüğüm her “betiği”
gözüm kapalı
aldığım,
sarıldığım,
sarsıldığım
ve evet
şimdiye değin hiç yanılmadığım
sayın Erdoğan Alkan’ın erişilmez muhayyilesinin birer ürünüdürler.
(Çeviri şiiri küçümseyenler, çevirinin bir değil iki yazarı birden okumak olduğunu bilmeyenler, anlamayanlar bu dediğimi de anlamakta güçlük çekecektir, yahut, düpedüz anlamsız bulacaklardır… Geçelim.)
Evet, ne diyorduk…
Diğer birçok çevirisi gibi bu kitap da Varlık Yayınları’ndan çıkmadır…
Ben yalnızca acemi (lisan bilmeyen?) bir elçiyim efenim.


Yorumlar

  1. harika bir çevirmendir erdoğan alkan, ses şiirini de çok severim nasılda güzel aktarmış .merak ettiğim şeylerden biride rahmetli erdoğan alkan theophile gautier i,acaba neden çevirmedi,bence harika bir iş daha yapardı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum. Çevirdiği onca ismin yanında, hep yakınlarında gezindiği bir şair olan Gautier'den küçük bir seçki bile olsun çevirmeyişi ilginç. Belki tek tük vardır da biz bilmiyoruzdur.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka