Yinelemelerin sıkça
kullanıldığı, değişimlerin ise uzun periyotlara yayıldığı minimalizm kategorisi La
Monte Young, Terry Riley, Steve Reich ve Philip Glass’ın 1960'lardan itibaren ortaya koydukları devirsel
şekilde yinelenen kalıplara dayalı eserleri için kullanılmaya başlandı.
Reich, terimi İngiliz
besteci Michael Nyman’a atfeder. Glass'a göre ise ‘suçlu’ Tom Johnson’dır: “Bu kelimeyi o icat etti ve bu yüzden onu
hiç affetmeyeceğim.”
Glass’a kulak vermeye
devam edelim: “Terimin en kötü
yanlarından biri, işiteceğiniz şeyi pek az tanımlayabilmesidir... 1976'dan
itibaren geniş ölçekli müzik/tiyatro eserleri üzerinde çalışmaya başlamamla
birlikte, o dönem benim için büyük ölçüde sona ermişti. Minimalizm estetiği ile
müzik/tiyatronun taleplerinin yeterince uyuştuğunu pek sanmıyorum.”
Glass başka bir yerde
de şöyle diyecektir: “Bu müziği bugün
yazabileceğimi sanmıyorum ama hâlâ çalmaktan hoşlanıyorum.”
Glass, Reich, Young
ve Riley’in kendilerini bu kategoriden uzak tutma çabalarına rağmen,
kariyerlerindeki tartışılmaz benzerlikler onların bir arada anılmalarını bir
ölçüde anlaşılır kılar. Minimalizmin tam da bu noktada Türk şiirindeki ‘İkinci Yeni’ vakasıyla benzerlikler
taşıdığı açık!
Türün ilk dönemindeki
yapıtların çoğu son derece yavaş bir şekilde değişen yinelemeli bölümlerden
oluşur. ‘Diziselci’ bestecilerin kullandığı güç anlaşılır yapısal
yöntemlerden farklı olarak, minimalistler yakınlık ve açıklık peşindeydi (İşler
karıştı: bu kez de ‘Garipçiler’/’Birinci
Yeni’ giriyor devreye!) fakat yapıtların uzunluğu dinleyiciler için büyük
bir güçlük oluşturuyordu. Buna örnek olarak, Robert Wilson ve Philip Glass’ın beraber yarattığı, geleneksel
öykü, aryalar, dekor gibi öğelerin yer almadığı minimalist ‘opera’ “Einstein On The Beach” verilebilir. Aralıksız
5 saat süren yapıt New York Metropolitan’daki
iki gösterisini de kapalı gişe oynar...
Zaman içerisinde
kendilerine temel bir ‘sözlük’ oluşturan minimalist besteciler, eski
yapıtlarını artık yeni bir tarz konser için –bir nevi– ‘çimento harcı’ olarak
kullanıyorlar. Kendilerinden sonraki besteciler üzerinde büyük etkileri
olduğu, nüfuz alanlarının genişliği aşikâr. Mesela: John Adams’dan Daniel Lentz’e,
John Surman ile David Darling’e, hatta David
Bowie ile Brian Eno’ya kadar.
Evet, yazı bu kadar.
[Yukarıdaki yazıyı ‘oluştururken’ Alışılmadık Sesler isimli kitaptan
ziyadesiyle istifade ettim.]
Yorumlar
Yorum Gönder