Ana içeriğe atla

Ey istem...


“(…) Torino’nun meydanlarından birinde durum en çarpıcı halini aldı. 
Nietzsche bir arabacının atını kırbaçladığını görmüştü. Kollarını atın boynuna sardı ve gözü yaşlı bir şekilde yere çöktü. Hayatını, insan merhametinin zayıflığını eleştirerek geçirmiş bir adamın son aklı başında hareketi derin bir acımaydı.” *

Ey istemim benim, sen her zorluğun mucizesi zorunluğum benim! Koru beni bütün küçük yengilerden!
Sen yazısı ruhumun, yazgı dediğim! Sen içimdeki! Üstümdeki! Koru ve esirge beni bir büyük yazgı için!
Ve son büyüklüğümü, istemim, esirge en sonuncun için, — ki amansız olasın yengin içinde, Ah; kimler yenilmedi ki kendi yengilerine!
Ah, kimlerin gözü kararmadı ki o esrik alacakaranlıkta! Ah, kimlerin ayağı kaymadı ki ve unutmadı ki yengisinde —ayakta durmayı! —
—Ki ben bir kez dolu ve olgun olayım büyük öğlede: dolu ve olgun, tıpkı eriyik maden gibi, şimşek yüklü bulut gibi, şişmiş meme gibi:
—dolu ve olgun kendimle ve en gizli istemim için, okunu özleyen bir yay, yıldızını özleyen bir ok :
—bir yıldız, dolu ve olgun öğlesinde, eriyik, delik deşik kutsanmış yokedici güneşoklarıyla: —kendisi bir güneş ve amansız bir güneşsistemi, yengisinde yoketmeye hazır!
Ey istem, her zorluğun dönüm noktası, sen benim zorunluğum! Esirge beni bir büyük yengi için! — —

Friedrich Nietzsche
(Çeviren: Oruç Aruoba)


Friedrich Nietzsche - "Yasa"
(Oruç Aruoba)

Filolojik verilere göre, Nietzsche bu parçayla ne yapacağına (yayımlayıp yayımlamayacağına, ve hangi kitabının sonunda yayımlayacağına) bir türlü karar verememiş. Bunun yazılı olduğu sayfa uzun süre Ecce Homo elyazmasının sonunda yer almış, Nietzsche'nin yapıtlarının birçok basımında ise (kızkardeşi Elizabeth'in 'sansür'üne uğrayarak) yer almamış. Öte yandan, Podach, «Yasa»dan sonra, «Çekiç Konuşuyor » başlığı altında ve Zerdüşt 3, 90 gönderisiyle, Zerdüşt'ün III. Kitabından, «Eski ve Yeni Levhalar Üzerine» Bölümünün 30. Kesimi'ni veriyor. K G W ise, Antichrist metnini «Yasa» ile bitiriyor; buna karşılık, aynı başlık ve aynı gönderiyle aynı Zerdüşt Bölümü'nün bu kez 29. Kesimi'ni, Nietzsche'nin bir önceki kitabı Götzen- Daemmerung (Putların Batışı)'un sonuna koyuyor. «3, 90» gönderisinden, Zerdüşt III.'ün ilk basımının sayfa gönderisini anlarsak, iki basım arasındaki bu uygunsuzluk, elimizdeki verilerle bir «muamma» olarak kalıyor. KGW, Götzen-Daemmerung'u, basıma temel olan yazması Nietzsche'nin elinden geçmiş olan 1889 basımından verdiğine göre, burada herhalde bir yanılma olmasa gerek; ancak Podach da, «Çekiç Konuşuyor» başlıklı parçayı, elyazmasının sayfa numarasını belirterek veriyor. Bu bakımdan, «günahı onların boynuna» diyerek, bu parçanın çevirisini, yukarıda ana metne (K G W 'ye uyarak) almadık, ama, çevirisini (Podach'a uyarak) aşağıda sunuyoruz :—


🔺🔺🔺



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka