Bu derlemeyi,
biricik arkadaşım, can yoldaşım, sevgili
karım
Leyla için yaptım.
Leyla için yaptım.
(Giriş)
“Küllerle sınandığımız
bugün, sözü her zamankinden daha çok ona verme çabasıyla, Felaket Yazısı’ndan, çok geçmeden
mutlak bir felaket haline gelerek eserin en önemli parçasını oluşturan,
Holocauste’ın tabi tutulduğu adlandırılamaz yakılma töreniyle işgal edilmiş
olan büyük kitaptan birkaç satır okumak istiyorum. Gelecek bölümlerde dolaylı
yollardan yapılacağı gibi, Holocauste kitabın açılışında çağrıştırılmıştır.
Burada söz konusu çağrışım, ‘Holocauste’ın yakılışı, öğle vaktinin boşaltılması”
ve “belki de başka adlar altında bildiğimiz felaketi meydana getiren sabit
unutuşu (hatırda tutulamayanın hatırasını)” biçimlendirir.”
(Jacques
Derrida'nın, 24 Şubat 2003 Pazartesi günü Maurice Blanchot'nun kül
edilme töreni sırasında vermiş olduğu söylevden.)
(Sözlük)
Acı
"Acıyla
düşünmeyi öğren."
Bağışlamak
"Bağışlamayın.
Bağışlama, bağışlamadan önce suçlar; suçlayarak, kusuru [suçu] olumlayarak, onu
geri alınamaz kılar, vurmayı suçluluğa kadar götürür; böylece artık hiçbir şey
onarılamaz, verme ve bağışlama olanaklı olmaktan çıkar.
Yalnızca masumiyeti bağışla.
Seni bağışladığım için beni bağışla."
Yalnızca masumiyeti bağışla.
Seni bağışladığım için beni bağışla."
Ciddiyet
"Ciddi olanın
ötesinde oyun vardır, ama oyunun ötesinde, oyunu oyun olmaktan çıkaran bir şey
aranır: olumsal olan, ondan kaçamaz hiç kimse; ve durumla alakalı olandır,
içine düştüğüm, daha başından hep düşmüş olarak.
Günler geceler sessizlik içerisinde geçer. Söz işte budur."
Günler geceler sessizlik içerisinde geçer. Söz işte budur."
Çağrılmayan
"Bekleyenin
beklediği tam olarak sen değilsin. Yine de beklenirsen böyle
beklenirsin, ama çağrılmalı sıfatınla değil: çağrılmayanla."
Dostluk
"Dostluk bir bağış, bir veriş, bir söz ya
da eli açıklığın türsel bir niteliği değildir. Biri ile başkası arasındaki ölçü
kabul etmez ilişki olarak, kopmuşluğu ve erişilmezliğinde yakınlaşan
dışarısıdır. Arzu, saf olmayan saf arzu mesafeyi aşma çağrısıdır; ayrılık
yoluyla ortaklaşa ölmeye çağrıdır.
Ansızın
güçten düşen ölüm, eğer dostluk ancak durmaksızın ölerek duyulabilecek ve
duyurulabilecek olan yanıt ise."
Egemen
"İktidar=grubun
başı, egemenden (dominateur) türer. Macht ise araçtır,
makinedir, olanaklı olanın işlevidir. Sayıklayan ve arzulayan makine, işlevi
olmayanı işletmek için boşuna çabalar; iktidar-dışı (non-pouvoir) olan
sayıklamaz, daima daha şimdiden yuvasından, yolundan çıkmıştır, dışarıya
aittir. (İktidar-dışı olanı söylemek için) “İktidar bizde ama ondan
faydalanmayacağız” demek yetmez, çünkü bu tanrısallığın tanımıdır; el çekiş,
tutum almaktan uzaklaşma, kendisinin daha en baştan felaketin işareti olduğunu
hissetmiyorsa, yeterli değildir. Hâkimiyeti yalnızca felaket uzakta tutar.
Dilerdim ki (örneğin) felaketten işaret alan bir psikanalist olsun. İmgeseli
kendini iktidardan kaçıran şey olarak anlamak koşuluyla, imgesel üzerindeki
iktidar. İktidar-dışı olarak yineleme."
Felaket
"Felaketin
gözetimi altında yaşar gibi okumak, yazmak: tutku dışı edilginliğe açık hâlde.
Unutuşun yüceltilmesi.
Sen değilsin konuşacak olan; bırak, unutuşla ya da sessizlikle olsa bile, felaket konuşsun sende."
Güzellik
"Tüm güzellik
ayrıntıda saklıdır, demişti Valéry, aşağı yukarı. Bu doğru olurdu, tabii eğer
kendine birliktelik sanatını ufuk edinmeyen bir ayrıntılar sanatı var olsaydı."
Hayır
"Hayır diyecek
olanı arıyorum. Zira hayır demek, “hayır”ın korumaya yazgılı olduğu
parıltıyla söylemektir."
Izdırap
"Zamanımızın
ızdırabı: "Bir deri bir kemik kalmış, başı sarkan, omuzları
çökmüş, düşüncesiz, bakışsız bir insan." "Bakışımız yere
dönüktü." "
İktidar
"Seni
iktidardan uzaklaştıran etik bir kaygı mi? İktidar bağlar, iktidar-dışı olan
bağları çözer. İktidar-dışı olan bazen arzu edilemez olanın yoğunluğunda taşır."
Kafka/Katip Bartleby
"Kafka’nın
bize verdiği, bizim almadığımız armağan [verme], edebiyat için edebiyat yoluyla
mücadeledir; kendi ereği olan mücadele ve aynı zamanda ereği ele gelmeyen
mücadele, ki bu ad altında ya da başka adlar altında tanıdığımız şeyden
öylesine farklıdır ki, bilinmeyen terimi bile onu nezdimizde duyulur kılmakta
yetersiz kalır, çünkü bize yabancı olduğu kadar tanıdıktır da. "Katip
Bartleby" de, hiç de basit bir reddiye olmayan "(yapmamayı) tercih
ederim"iyle, aynı mücadeleye aittir."
Leibniz
"Leibniz'in Tann’sının
var olduğu çünkü olanaklı olduğu akademik olarak söylenebiliyorsa, tersine
şunun da söylenebileceği anlaşılacaktır: Gerçek, olanaklılığı dışlaması, yani
olanaksız olması bakımından gerçektir, keza ölüm, keza daha da geçerli olmak
üzere, felaket yazısı."
Mutluluk
"Sanki kendi
kendisine şöyle diyordu: “Mutluluk herkese varsın, bu dilekten ötürü benim
ondan hariç tutulmam kaydıyla.” "
Novalis
"Novalis’e
göre zihin iç kıpırtısı ve tedirginlik değil, dinginlik (çelişki barındırmayan
nötr nokta), ağırlık, hantallıktır, Tanrı’ysa “sonsuzca sıkıştırılmış bir
metal, tüm varlıkların en ağır ve en cismanisidir”. “Ölümsüzlük sanatçısı”, ruh
ile bedenin karşılıklı olarak duyumsa(n)maz oldukları sıfır noktasını
gerçekleştirmeye çalışmalıdır. Duygusuzluk, derdi Sade."
Ovidius
"Ovidius’un
Narkissos ile ilgili akılda tutulması gereken sözleri: “gözlerinden
ötürü öldü” (kendini bir Tanrı gibi görünce -ki şunu akla getirir:
Tanrı’yı gören ölür) ve ”bahtsızsın, çünkü başkası değildin, çünkü
başkasıydın”. Neden bahtsız? Bahtsızlık soyu, dölü olmamaktır, kısır
yetimliği anlatır, kimsesiz yaşamın aksiliklerle dolu imgesidir. Başkası
olmaksızın başka (Autre sans étre autre). Bu da ya diyalektik
geliştirmelere olanak verir ya da tersine şiirin dışlanmadığı bir kıpırtısız
sıkılıkta tutunur."
Ölmek
"Ölmek şu
demek: Ölmüşsün daha şimdiden, bellek-dışı bir geçmişte, kendinin olmayan bir
ölümle, öyleyse ne tanıdığın ne yaşadığın ama tehdidi altında yaşanmaya
çağrıldığını sandığın bir ölümle, bundan böyle onu gelecekten bekleyecek, onu
nihayet olanaklı kılmak için bir gelecek inşa edeceksin, meydana gelecek ve
deneyime ait olacak bir şeymişçesine."
Parçalılık
"Parçalılık
buyruğu bizi henüz ortada parçalı bir şey olmadığını duyumsamaya çağırır, tam
anlamıyla değil ama tam olmayan anlamda."
Ret
"Ret, derler
ki, edilginliğin ilk derecesidir -ama ret kasıtlı ve iradi bile olsa, olumsuz
bir kararı ifade ediyor bile olsa, henüz bilinç gücünden ayrılmaya izin vermez,
ve en iyi ihtimalle reddeden bir ben olarak kalır. Reddin mutlağa, bir tür
koşulsuza eğilimi olduğu doğrudur: Katip Bartleby’nin amansız “(bunu
yapmamayı) tercih ederim”inin duyumsanabilir kıldığı reddin
düğümüdür bu; bu ifade, karara bağlanmış olması gerekmeyen bir sakınma, her
türlü karardan önce gelen ve bir inkârdan daha fazlası olan hatta daha ziyade
bir feragat olan bir el çekme, (asla telaffuz edilmemiş, aydınlatılmamış) bir
söylemeden -bir söyleme otoritesi olmaktanvazgeçiş; ya da daha ötesi ben’in
terk edilişi olan bir özveri, kimliğin geride bırakılışı, kendiliğin reddidir
(öyle bir kendilik reddi ki reddin kendisinde sönümlenmez, tersine çöküşe,
olmanın yitimine, düşünmeye açılır). “Bunu yapmayacağım” denmiş olsaydı hâlâ
enerjetik bir kararlılık, enerjetik bir çelişki ifade edilmiş olurdu. “...
-mamayı tercih ederim” sabrın sonsuzluğuna aittir, böyle bir
edilginliğin altından hiçbir diyalektik kalkamaz: varlığın dışına, dışın
alanına düşmüşüzdür; ki orada hareketsiz, eşit ve ağır adımlarla yürüyen çökmüş
insanlar gelir ve gider."
Sessizlik
"Wittgenstein'ın
“mistisizmi”, birliğe duyduğu güvenin dışında, konuşulamayan yerde gösterilebileceğine inanmasından
ileri gelir. Ama dil olmadan hiçbir şey gösterilemez. Ve susmak yine
konuşmaktır. Sessizlik olanaksızdır. Sessizliği arzulamamız bundandır. Her
türlü fenomeni, ortaya çıkmayı ya da göstermeyi -tüm belirişi- önceleyen Yazı
(ya da Söyleme)."
Şiir
"Şair gibi
yazacak olan filozof kendi yıkımını hedefler. Ve buna, hedeflese bile,
ulaşamaz. Şiir, ona yanıt verdiğini ve onu anladığını (bildiğini) iddia eden
felsefe için sorudur. Her şeyi soru konusu yapan felsefe, ondan kaçan soru olan
şiire takılıp kalır."
Tin
"Eğer tin
daima etkin olan ise, sabır daha şimdiden tin-olmayandır, acı çeken,
kadavramsı, tezgâha serilmiş ya da yüzeyimsi edilginliği içinde beden, sözün
altındaki çığlık, yazıdaki tinsel-olmayandır: Bu anlamda bizzat yaşamdır,
yaşamın gölgesi olarak, ölüme varana dek verme ya da yaşayan masraftır."
Uykusuzluk
"Geceleyin
uykusuzluk (insomnia) tartışmadır [birbirini-sarsmadır] (dis-cussion),
diğer savlarla çarpışan savların çalışması değil, düşüncelerin bulunmadığı son
kertedeki sarsılıştır, sükünete varan kırık titremedir."
Ülke
"Niçin
bütün sonlu, sonsuz, kişisel, kişisel olmayan, şimdiye ait, tüm zamanlara ait
acıların altında, daha şimdiden neredeyse haritadan silinmiş görünecek kadar
küçülmüş, ama tarihi dünya tarihinden dışarı taşan bir ülkenin tarihsel olarak
belirli oysa tarihsiz acısı durmaksızın tınlıyor, niçin tüm o acılar sürekli bu
ülkeyi anımsatıyor? Niçin?"
Vermek
"Felaket
vermedir, felaketi verir: sanki olmadan ve olmamadan daha uzağa gider gibidir.
O, haslığa-geliş değildir -varmaz, öyle ki bu düşünceye varırsam bile ancak
bilmeksizin, bir bilginin ele geçirilmesi olmaksızın varırım. Yoksa felaket;
varmayanın, varışsız ve olmanın dışından gelenin meydana gelişi, ve sanki
sürüklenerek meydana gelişi midir? Ölüm sonrası felaket midir?"
Yazmak
"Kitap
içindeyken herkes için okunabilir ama kendi kendisi için çözülemez olmak mıdır
acaba, yazmak? (Jabés bunu bize hemen hemen söylememiş midir?)"
Zayıflık
"Zayıflık
gözyaşı olmadan ağlamadır, yakınan sesin mırıltısı ya da sözsüz konuşanın
uğultusudur, görünüşün tükenmesi, kurumasıdır. Zayıflık, ölmenin edilginliği
üzerinde hiçbir gücü olmayan tüm şiddetten (baskıcı bir egemenlikten dahi olsa)
sıyrılır."
B İ S
Wittgenstein
"Anma: (söz
gelimi) Wittgenstein'dan söz etmek, tanımadığınız birinden, filozof olarak sözü
edilsin, tannısın istemeyen, öğretmeye pek de gönüllü olmamış, yayımlanan
yapıtlarının çoğunluğu izinsiz olarak yayımlanmış birinden söz etmektir.
Sorgulamalarının onlarcasının parçalı olması, parçalılığa açılması -belki de-
bundandır. Ondan bir yıkıcı çıkarılamaz. Sorgulayan daima öteye gider ve altüst
eden bir düşünmenin yalınlığı daima patetik olanın reddedilmesinden, düşünceye
saygıdan ileri gelir. Wittgenstein felsefe tarihinin kıyısında
köşesinde kalmış izlenimi verse de, sadece inzivaya çekilmiş, tek başına biri
olduğunu değil -kimse öyle olamaz- ancak düşünme adıyla adlandırmayı bildiğimiz
şeyin tarihsel olmayan bir tarihinin de olduğunu sezdirir."
(Sonsöz)
Maurice
Blanchot
Biz yalnızca sessiz sorulara,
devinim hazırlıklarına yanıt vermek isterdik.
Ama bu ani ve kötücül yasak
çiğneme gerçekleşti…
Çözülmemiş ve anlaşılmamış
sonsuz: oluşmuş bir bütün, ulaşan ve ulaşmayan,
ölüm gibi, tutsak havada bir
alevin söylediği bir başka yer gibi.
Bir tek açıklanmaz kalmayı
başarmış olanın bizi çağırabileceği zaman yakın.
Bir dayanıklılığın korunması, bir
dumanın yayılması için geleceği kendinin açıklarına geri atmak.
Dayanılmaz redlerini sermektesin,
toprak. Öğüttün, gömdün, tırmıkladın! Bizim
dışladığımız, utanmazlığı bizi
yoldan çıkaran, senden tecilini alamayacak.
Ölümün bizi kabul edeceği gece
düz ve kusursuz olacak; tanrıların eskiden
serpiştirdiği azıcık keşişleme
serin bir soluk olurken, bizden, ilk olarak, doğmuş
olandan farklı.
Gülü, protestoların sonuna kadar
dorukta tuttu.
Renè
Char
Dans le pluie giboyeuse, 1968
Merhaba,
YanıtlaSilBlogunuzu yeni keşfettim. Aforizma içerikli bir kitaptan hoş şeyler cımbızlamışsınız. Teşekkür ederim, istifademize sunduğunuz için.
Rica ederim. Sevgiler, iyilikler.
Sil