Ana içeriğe atla

"Yıkılma Sakın"


YIKILMA SAKIN

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir


Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı


Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri


Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır


Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma


Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.


Ataol Behramoğlu


v  

Ataol kardeşim, gönderdiğin şiiri [Yıkılma Sakın] aldım. Sana bu mektupla birlikte bir de ben gönderiyorum. Bir aydır ortaya dökemediğim şiir senin durumun ve soluğunla canlanmak şansına erdi. Şiirin Türk edebiyatına getirilmekte olan yeni havanın çok iyi bir örneği. Dürüst, net ve etkili. Özde ayrıldığımız noktalar varsa bu kendi şiirimde ortaya konmuştur sanırım.
Niyetim, bu ikisini aynı sayıda ardarda basılmak üzere Memet Fuat'a göndermek. Buna itirazın olacağını sanmıyorum. Çünkü ikimizin de şimdilik yayın aracı bu. Dileğim bu iki devrimci şairin İstanbul dünyasını biraz yerinden etmesidir. Durum, dayanışma ve yaratılan yeni sanat bakımından. Sen terhis olur olmaz iyi bir çalışma ortamına girebileceksin. Ben de aynı ruhu taşıyorum.
Gitgide özgürlüğün elde tutulmasıyla birlikte amaç birliğine dayanan ortak bir şiir yazımına girişeceğiz.
Kötü günler yaşanıyor dostum, ama bu günler geçiliyor da. Önemli olan çekilen acılar değil elbet, acıların altedilmesi değerlidir. Üzgün ve hüzünlü olabilirsin. Ama şiir yazmak ve çeviri yapmakla gösterdiğin direnç benim gözümde övülmeye değer.
Seni yürekle kutlarım. Bir fırsatı olsa seni görmeğe gelecektim. Ama köprü yıkılmış, yol uzamış bir günde gidilip gelinemiyor.
Sevgiyle, heyecanla...

İsmet Özel
Muş, 16 Nisan 1969

v  

“Askerlik Türkiye’yi tanımamda zengin bir zaman parçası oldu. Ataol Behramoğlu o sırada Malazgirt’te askerdi, hapis cezasına çarptırılmıştı. Bir arkadaş onun “Yıkılma Sakın” adlı şiirini bana, Muş’a elden getirdi. Ben de uzun süredir şiir yazma sıkıntısı içindeydim. Ataol’a aynı başlıklı bir şiirle cevap vermek istedim. Hem asker hayatı yaşayıp hem şiirle yoğun şekilde uğraşmak mümkün olmadığından gittim revirde üç diş kökümü çektirdim. Ve üç gün istirahat aldım. Şiirime çalıştım fakat üç gün sonunda şiirim bitmedi. Sağlam iki dişimi daha çektirdim. Üç gün daha izin aldım ve şiir bitti.”

İsmet Özel
 Şalom - 15.03.2006

v  


Yıkılma Sakın

Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazısı tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.

Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
ayaklarım donukladı gelgelelim
sağlığın yerinde mi?

Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
halkın doğurgan dünyasına dalmakla
onların güneşe çarpan sesini anlamayan
dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
yılgı yanımıza yanaşmazken
bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
yıkılmak elinde mi?
Boşuna mı sokuldu bankalara
petrol borularına kundak
kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
varsın zındanların uğultusu vursun kulaklarımıza
yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.

Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim
bütün devrimcilerin çektikleri
biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
ama budandıkça fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak...

İsmet Özel

Ø  

Yıkılma Sakın

Şu sıralar, tekrar, İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu okumaları yapıyorum. Her iki şairin aynı başlıkla ve karşılıklı olarak yazdığı Yıkılma Sakın'lara gelip durdum.
İsmet Özel, şiirini Muş ilinden, Behramoğlu ise Malazgirt ilçesinden yazıyor. Şiirler, Memet Fuat yönetiminde çıkan Yeni Dergi'nin elli yedinci sayısında yayınlanıyor. Haziran 1969. Sayfa 538"den itibaren. Yeni Dergi, şiirleri, şairlerin dünyadaki kıdemine göre sıralıyor. Behramoğlu 1942, Özel 1944 doğumlu.
Şiirlerin olduğu kitaplar, yine, Memet Fuat yönetimindeki De Yayınları'ndan çıkıyor. Evet İsyan, Kasım 1969; Bir Gün Mutlaka, Ocak 1970. Bir de rivayet: Özkan Mert'in Kuracağız Her Şeyi Yeniden isimli şiir kitabı da bu "seriden" yayınlanacakmış. Sakıncalı bulunduğu için, yayınevi dosyayı kabul etmemiş. Kitapların isimlerini birleştirince, gerçekten de anlamlı oluyor: Evet İsyan! Bir Gün Mutlaka Kuracağız Her Şeyi Yeniden. Nihayetinde, Özkan Mert, kitabını kendi imkânıyla yayınlamaya karar veriyor. (Sosyalist Fikir Kulübü Yayınları, 1969, Ankara) Ve kitap, çıkar çıkmaz, sakıncalı bulunarak toplatılıyor. Konuşmamıza göre, şairin kendisinde bile hiç nüsha yokmuş. Artık, hatıra olsun diye, bir tane hediye edeceğim.
İsmet Özel, şiirini Behramoğlu'na ithaf etmiş. Nisan 1980"de yayınlanan Şiirler"de ithaf duruyor. (Yeryüzü Yayınları, sayfa 85) Şiir Kitabı"na ise Evet İsyan"dan hiçbir şey almamış. (Haziran 1982, Adam Yayınları) Sadece birinci ve üçüncü kitap: Geceleyin Bir Koşu ile Cinayetler Kitabı. Evet İsyan"dan on sekiz yıl sonra yayınlanan Erbain"de ise ithaf kaldırılmış. (İklim Yayınları, Nisan 1987, sayfa 61)
Yazıya başlamadan evvel, Özel ve Behramoğlu'nun birlikte "kurdukları" Halkın Dostları dergisinin de bütün sayılarını gözden geçirdim. Son sayının tarihi, Eylül 1971. Dergi, sıkıyönetim kararıyla kapatılıyor.
İsmet Özel"in Yıkılma Sakın şiirindeki birçok güzel dizeden biri de şu: "Halkın doğurgan dünyasına dalmakla." Halkın Dostları deyince, aklıma, ilk olarak bu dize geliyor. Behramoğlu ise, şiirinde, "dostlarından" uzakta kaldığına sitem ediyor.
Derginin ismini İsmet Özel"in bulduğunu, hatta ısrarcı olduğunu biliyoruz. "Derginin adı konusundaki kaygılarım devam ediyor" diyerek Halkın Dostları"na itiraz eden, yerine Haklı Yumruklar"ı öneren (15 Şubat 1970) Behramoğlu'na; İsmet Özel, iki gün sonra şu karşılığı yazar: "Halkın Dostları"nı seviyorum. Bilinen bir ad olmasına karşın, yeniden buldum onu. Ben bir halkın dostuyum."
Her iki şairi tanıyor olmamın yanı sıra, Muş ve Malazgirt"i görmem, oralarda kalmam, bu şiirleri bana daha da yakınlaştırıyor.
Şiirlerin ikisi de kırk iki dize. Bunun özel bir anlamı var mı, bilmiyorum.
Behramoğlu, şiirini, Malazgirt'te oda hapsindeyken yazıyor. Ve Muşlu avukat Zülküf Şahin"le İsmet Özel'e gönderiyor. Bu avukata, yanılmıyorsam, Ekim 1968"de yazılan Muş"ta Bir Güz İçin Prelüdler şiirinde rastlıyoruz: "Evine bir kumru tadı bırakarak / Zülküf"ün anası / düşünmektedir." (Erbain, Çıdam Yayınları, sayfa 79)
Şiiri alan İsmet Özel, 16 Nisan 1969"da, Muş"tan, Malazgirt'teki Behramoğlu'na şu mektubu yazıyor: "Niyetim, bu ikisini aynı sayıda ardarda basılmak üzere Memet Fuat"a göndermek. Buna itirazın olacağını sanmıyorum. Dileğim bu iki devrimci şairin, İstanbul dünyasını biraz yerinden etmesidir. Durum, dayanışma ve yaratılan yeni sanat bakımından." (Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar, Oğlak Yayınları, Nisan 1995, sayfa 86)
Yıkılma Sakın'ların serüvenini bu mektuplar üzerinden takip etmek mümkün. Özel'den Behramoğlu'na bir mektup daha. 15 Haziran 1969: "Şiirlerimizi gördüm. Onlar Türk edebiyatının sağlam dayanışma örnekleridir." (Sayfa 93)
Yıkılma Sakın'ların sadık bir okuyucusu olarak, çok şey yazabilirim. Özellikle, İsmet Bey'in şiirinin bendeki karşılığı büyük. O şiirle ilgili aziz hatıralarım var. Özel, askerliğinin on sekiz ayını, sürgün olarak Muş'ta yapıyor. Yirmi iki yıl sonra, aynı birliğe benim de yolum düştü. Burasının "sürgün yeri" olduğunu söylüyorlardı. Muş"ta on dört ay kaldım. Bunları hep gördüm, yaşadım: "Dik bayırların üstündeki bağlar", "sabahın bekâreti karşısında kargalar", "sis sanki ayaklandırıyor yamaçları", "böğrümüzdeki ova." Velhasıl, "zorlu bir kış geçirdim." Orada, o zor şartlar altında, Yıkılma Sakın'ı sayısız kere okuduğumu biliyorum: "Yaşamak / Bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki." Bu cümle de İsmet Özel'e ait: "Yalnızım ve en kuvvetli tarafım da bu." Bunu dedikten iki sene sonra Amentü'yü yazıyor.
Toparlayalım. Şu sıkıntılı günlerde, bize, "yıkılma sakın" diyecek dostlara ihtiyacımız var. Ve daha çok şiire. Çünkü şiir, "kalbimizi eğitir, terbiye eder."

İbrahim Tenekeci
YeniŞafak - 22 Şubat 2014



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka