Ana içeriğe atla

Bibliyofil Konuşmaları #7: Haluk Oral


Anahtar Kelimeler:
Matematik, Koleksiyon, Tavla, Boğaziçi Üniversitesi, Han Duvarları, İmza, Kitap, Zar, Cahit Arf, Nazım Hikmet, Kedi, Orhan Veli, Pipo, Çanakkale, Hatıra, Şiir, Matematik Köyü, Arıburnu, Meclis-i Mebusan, Edebiyat, Erol Güney, Şans, Tarih…

[Bütün bunları kullanabileceğim bir yazı yazmak istedim ama başaramadım.]

Haluk Oral. Hem mesleğinde hem diğer uğraşılarında bu denli ilerlemiş kişiler insana ilham veriyor, cesaret aşılıyor. Nereden bakarsanız bakın örnek bir insan. Bunu anlamak için ekşi sözlük’te öğrencilerinin yazdıklarına bakmak yeterli. Tevazu ve vakarı hayatına bu denli güzel yedirmiş çok az insan gördüm. Haluk hocaya, bir kez de buradan, anketime verdiği cevaplar kadar bu tür hasletleri biz genç okurlardan esirgemediği için de şükranlarımı sunmak isterim. Var olun hocam.

Son söz olarak ekşi sözlük’te “saci guzel beethoven” isimli yazarın hocaya dair anekdotunu –olduğu gibi– paylaşmak istiyorum:

cnn türk te doğan hızlan programı, adını hatırlamadığım bir konuk ve bizim asabi haluk hoca konuk edilmişler.
konu; dan brown'un piyasaya çıkacak yeni kitabı, içinde bolca şifreleme vs geçtiği için türkiyedeki en yetkin şifreleme uzmanı haluk hocayı da konuk etmişler.
programın içerik belli, kitap övülecek(sanırsam diğer konuk, yayınevi ile ilgili bir şahıstı).
yaklaşık bir saat boyunca doğan hızlan ile bu adını hatırlamadığım şahıs övüp durdular kitabı, ne kadar edebi değeri olduğundan, bir mihenk taşı olacağından vs vs.
bu arada bizim haluk hoca lafa hiç girmiyor.
e pipo da içemiyor, doğal olarak asabileşiyor.
kitap 1 saat iyice yağlandıktan sonra, tam programı kapatırken sanırım bir 30sn artık övecek birşey kalmadığından haluk hocaya söz verdiler.

doğan hızlan : "haluk bey, kitapta geçen şifreleme ve matematiksel örgüler için düşünceleriniz neler?"
haluk oral : "bu kitabın matematik ve şifreleme ile alakası yok, gayet ucuz bir edebiyatçılık ile popüler kültür için yazılmış, saçmasapan bir kitap olmuş."
doğan hızlan(kırmızı): "evet, süremizi doldurduk sayın seyirciler, haftaya görüşmek üzere"

M. Milat Özçelik / 22 Ocak ‘20


1.
Harçlığınızla aldığınız ilk kitabı hatırlıyor musunuz?
Galiba Kemalettin Tuğcu’nun bir kitabını almıştım. Adını hatırlamıyorum.

2.
Kitaplarınızın oluşturduğu yekûn için kitaplık mı kütüphane mi demeyi tercih ediyorsunuz? Sizce bir kitaplık hangi noktadan sonra kütüphane olmaya ‘terfi eder’?
İkisini de kullanıyorum yıllardır. Arada bir fark olduğunu düşünmedim.

3.
Ülkemizdeki insanların çoğunun kitaplarını yayınevlerine göre dizdiklerini/yerleştirdiklerini düşünüyorum. Georges Perec’in“Kitap Yerleştirme Sanatı ve Yolları Üzerine Kısa Notlar” başlıklı yazısında (Gergedan Dergisi, Ekim 1987.) yayınevine göre dizme seçeneğini es geçmiş olmasına şaşırmıştım. Siz nasıl diziyorsunuz? İkinci bir seçenek olarak hangi yolla dizerdiniz?
Kitaplarımı konularına göre sıralıyorum. Bir de imzalı kitap koleksiyonum var, onu yazar soyadına göre alfabetik sıralıyorum.

4.
Artık ‘nadirkitap’ vb. sitelerin yanında, sosyal medya platformları üzerinden yürüyen ‘online mezatlar’ bile var. Bir kitaba ulaşmak o kadar da zor değil; yeter ki bazen absürt meblağlar gözden çıkarılabilsin. En uzun süre aradığınız kitabı ve başınızdan geçenleri paylaşır mısınız?
Doğrusu çok uzun süre aradığım bir kitap hatırlamıyorum. Mezatlardan da pek alışveriş yapmam. En ilginç alışverişlerimden biri Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri adlı kitabını satın alıp eve getirdikten sonra imzalı olduğunu fark etmemdir.

5.
Kütüphanenizdeki/Kitaplığınızdaki en sevdiğiniz serilerden bahseder misiniz? Kapanmış yayınevleri içinde en çok özledikleriniz hangileri?
Böyle bir seri tercihim yok.

6.
Hermann Hesse Robert Walser’den bahsederken, “Yüz bin okuru olsaydı, dünya daha güzel bir yer olurdu.” diye yazmıştı. Sizin için böyle bir ortak kitap/yazar var mı (ve neden)?
Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif. Onun dizelerini karşılıklı ezbere okuyan kişiler daha kolay dost olur sanırım.

7.
Alıp da okumadığımız kitaplar var bir de... Buradan onları teselli etmek için ne söylemek istersiniz?
Bir gün okuyacağım.

8.
Bunların hepsini okudun mu?” sorusunu hangi cevap ya da cevaplarla karşılıyorsunuz?
Hemen hemen deyip geçiyorum.

9.
Iskalandığını düşündüğünüz yerli yazarlar kimlerdir?
Sanırım yok.

10.
3 de film önerisi isteyerek bitirelim!
Doktor Jivago
Alkatraz Kuşçusu
Yol


HALUK ORAL



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Muallakat ve Şairleri: Bir elin ağza gidişi gibi...

Etel Adnan Muallakat ( muallakāt) , câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen addır. (Hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dâhil edildiği ve sayılarının kaç olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.) Sözlükte,  “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakat “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Rivayete göre muallakat, câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilmiş, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılmıştır. Muallakat şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr ’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa