Ana içeriğe atla

Ferlinghetti 101 Yaşında



Şair-i azam, Lawrence Ferlinghetti birkaç gün önce 101. yaşını kutladı. Aşağı yukarı 90. yaşından bu yana takip ediyorum üstadı, aldığı her yeni yaşta coşumcu şairler gibi duygulanıyorum! Sonunda dalya dedi. +1 de cabası…

Çetin Altan, Refik Halit’ten dem vurduğu yazılarının birinde şöyle bir anısını paylaşmıştı, aklımda kaldığı kadarıyla: “bana düşmanlık edenlerden intikamımı, onlardan uzun yaşayarak aldım”. Çetin Altan’ın bu hatırasını 80’lerindeyken anımsamış olması boşuna değil. Bu günden bakınca yıldızlar kadar uzak görünen o limanlara varır mıyım acaba? (İlkgençliğimde kendimi okuma koltuğunda gazetesini okuyan uzun beyaz sakallı kunt bir ihtiyar olarak hayal ederdim. O yıllara varabilmiş olmayı düşlerdim. Şimdi düşünüyorum da tabletten de okurum aslında, hiç sorun değil Tanrım.)

İşte, sabah evden çıkmadan önce çantama attığım “Şiirin O İnce Küllerini Toplayanlar” kitabı ve şairi bunları düşündürttü bana. İlk Beatniklerin yayıncısı olarak Ferlinghetti, yaşayan bir efsane zaten. Cevat Çapan’ın deyişiyle, “son bohem”.  Benim gözümdeyse, ayaklı şiir –bile isteye ayakları yere basmıyor olsa da.


ŞİİRİN O İNCE KÜLLERİNİ TOPLAYANLAR 

Siz ey şiirin o ince küllerini toplayanlar
şiirin o bembeyaz alevinin
küllerini
toplayanlar 

Sizden önce o bembeyaz ateşte
yananları düşünün 

Keats ile Campana’nın
Bruno ile Sappho'nun
Rimbaud ile Poe’nun ve Corso’nun
içinde eridikleri potayı
Ve Viareggio kumsalında yanan
Shelley’yi 

Ve şimdi gecede
o büyük yangında
akkorun alevleri
yanıp tüketiyor
incecik mumdan kanatlarını
alevlerin üstüne açan
biz küçük soytarıları 


Lawrence Ferlinghetti
(Çev. Cevat Çapan, YKY 2007,  sy. 71)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka