Murat Menteş romanları için söylenebilecek en güzel sözleri bir
okuru ekşisözlük’te yazmış aslında: “bu
adamın romanlarını yaz yağmurlarına benzetiyorum. doğası gereği mucizevi
şeyler. yaz sıcağının ortasında yarım saat de olsa yağıp serinleten mucizevi yağmurlar
gibi serinletici bir mizah anlayışına sahipler. ve yine yağmur gibi hareketli
kitaplar. bir dakika bile duralamıyor, olaylar yağmur gibi yağıyor. ve yaz
yağmurları gibi çabuk bitiyorlar.”
Kara Kitap’ta bu duruma ilişkin bir bölüm vardı sanki: bir yazarın,
hayatında yalnızca bir kez bile karşılaşsa kendisini bahtiyar addedeceği o
muhteşem okurun sözleri mi yoksa bunlar? Şüphesiz bir yazı adamının okurunun
gözünden -daha yaşarken!- böyle tarif edilmesi çok kıymetli… Milenyum, Y ya da
Z kuşağı; ne derseniz deyin, dünya ile entegre bir hayat süren, hızlı yaşasa
bile duyarlı bir hayat sürme gayreti içinde olan, kimilerine göre ‘ekran yaşlı’
kimilerine göre dijital çağın gereklerine ayak uydurmuş bir nesil ile aynı dili
konuşuyor Menteş. Hatta onların konuştuğu dile yön veriyor bile denebilir.
Aşağıda
okuyacağınız dingin, kapsamı itibariyle oylumlu cevapların karşılıklarından
biri olarak kabul edebileceğimiz ve bence son yılların en ilginç yapıtlarından
şimdilik 2 ciltlik Derde Deva Randevu serisini çok beğendiğimi
söylemeliyim. Giorgio Manganelli’nin Olanaksız Söyleşiler’ini okuduktan
sonra ben de bir gün buna benzer bir şey yapmayı hayal edip durmuştum ama işte,
bazıları düşünür, bazıları yapar. Menteş’in Randevular’ını bir çeşit ‘yeni tip
antoloji’ olarak da okumak mümkün elbette. Hatta daha çok böyleler benim
gözümde... İnsana odasında denizaşırı seyahat vaat eden bir seçki: Farabi’den
Adorno’ya, Shakespeare Attilâ İlhan’a, Hacı Bektaş-ı Veli’den Bruce Lee’ye
uzanan humor’u bitimsiz bir seyahat.
Söyleyeceklerim
bunlardan ibaret değil elbette ama bir yerde bitmesi daha iyi: sonuçta dünyanın
sonu değil, yazının sonu.
M. Milât Özçelik / 17 Ağustos ‘20
1.
Harçlığınızla
aldığınız ilk kitabı hatırlıyor musunuz?
İlk
kitabı hatırlamıyorum. Fakat ilkokul 1., 2. sınıftayken kitap satın aldığımı
hatırlıyorum.
Okul
yolunda bir kitabevi vardı. Sabahın erken saatinde kapısında dikilip satıcının
gelmesini, dükkanı açmasını beklediğim olmuştur.
25 yıl
sonra o kitapçıyı ziyaret ettim. İhtiyar bir adamla karşılaştım. Biraz sohbet
ettik. İkimizin de birbirimizi tanımamız imkansızdı…
2.
Kitaplarınızın
oluşturduğu yekûn için kitaplık mı kütüphane mi demeyi tercih ediyorsunuz?
Sizce bir kitaplık hangi noktadan sonra kütüphane olmaya ‘terfi eder’?
Buna
“yığın paradoksu” deniyor, ha?..
Benim
takriben 10 bin kitabım var. “Kitaplık” demeyi tercih ederim.
Kütüphane,
fikrimce, kitap sayısıyla değil, birbirini tanımayan insanların istifade edip
etmemesiyle ilgili bir addır.
Diyelim
biri, müstakil bir evi 500 bin kitapla donattı. O gene de bir kitaplıktır.
Ev,
sahibi tarafından -içindekilerle birlikte- bir okula bağışlanırsa mesela, o
zaman kütüphaneye dönüşür.
3.
Ülkemizdeki
insanların çoğunun kitaplarını yayınevlerine göre dizdiklerini/
Açıkçası
kitaplarımı artık düzenleyemiyorum. Raflara sığmıyorlar. Maalesef. Yayınevine,
yazar adına, dile göre de düzenlediğim oluyor. Bir de yakın zamanda okumayı
düşündüklerimi biraraya toplar oldum. Alternatif bir tertip usulü… Renklerine
göre dizmek hoş olurdu. Kitapların bir dekor unsuru olarak kullanılması hoş
karşılanmaz. Öte yandan gayet dekoratiftirler…
4.
Artık
‘nadirkitap’ vb. sitelerin yanında, sosyal medya platformları üzerinden yürüyen
‘online mezatlar’ bile var. Bir kitaba ulaşmak o kadar da zor değil; yeter ki
bazen absürt meblağlar gözden çıkarılabilsin. En uzun süre aradığınız kitabı ve
başınızdan geçenleri paylaşır mısınız?
Doğrusu
kitap aramıyorum pek. Kitap seçiyorum. Koleksiyoncu değilim. Eski baskılar,
imzalı kitaplar, özel edisyonlar peşine düşmem. Bir kitabevine girerim ve orada
ilgimi çeken ne varsa alırım. Daha ziyade safhaflardan alışveriş yaparım.
Kadıköy’de Sakallı Lütfü, Beyoğlu’nda Murat Uncu favori sahaflarımdır. Elbette
başkaları da var. Benimki ayak alışkanlığı…
5.
Kütüphanenizdeki/
Yankı Yayınları’nın
hemen tüm kitapları var elimde. Milliyet’in Kara Dizi’si, Mizah Dizisi… sevimli
kitaplardır. Milliyet’in çocuk kitapları vardı, kare şeklinde, mavi. Onları da
nerede bulsam alırım. Yeryüzü Yayınları, Çıdam Yayınları tam takım mevcut. De
Yayınları’nın da birçok kitabı. İyi Şeyler’in şiir dizisi çok iyidir; sanırım
Türkiye’de yayımlanmış en şık kitaplardır. İletişim’in küçük kitapları vardı,
Şule Gürbüz’ün Kambur adlı eseri o diziden çıkmıştı, şahaneydi.
Metis’in polisiye ve bilim-kurgu serileri esaslıydı. Ayrıntı’nın Ağır
Kitaplar’ı caziptir. Bilgi’nin eski basımlarını tutarım. E Yayınları’nın
Doludizgin serisi tatlıdır. E’den belgesel kitaplar ve özel seri de güzeldi. E
Yayınları’nın eski dönemi genel olarak ilgimi geçer. Hürriyet Yayınları’nın kitapları
arasında hoş sürprizler bulunur. Alfa’nın Veritas serisi şahanedir…
6.
Hermann Hesse Robert Walser’den bahsederken, “Yüz bin okuru olsaydı, dünya daha güzel bir yer olurdu.” diye yazmıştı. Sizin için böyle bir ortak kitap/yazar var mı (ve neden)?
Bu
sözleri çok iyi anladığımı düşünüyorum. Kitapların insanları yakınlaştırdığı
muhakkak. Melville, Vonnegut ve Douglas Adams seven biriyle iyi anlaşabilirim
sanırım. Hüseyin Rahmi, Tanpınar ve İhsan Oktay seven biriyle de. Ülkü Tamer,
Ergin Günçe ve İsmet Özel okuyan biriyle… Gördüğünüz gibi, üçer üçer sayıyorum.
Niye böyle? Sanırım iki neden var: 1- Bir tek yazar veya kitap üzerinden bir
insanla ‘sıkı’ bağ kurmak… gençlere özgü bir tutum olsa gerek. 2- Muhatabımın
herhangi bir yazarı / kitabı okumuş olmasından ziyade, o yazarı nasıl
konumladığını, kitabı nasıl yorumladığını bilmek isterim.
Ayrıca,
benim çok üstüne düşmediğim bir yazarı derinlemesine okuyan insanlara da ekstra
yakınlık ve saygı duyarım.
7.
Alıp
da okumadığımız kitaplar var bir de... Buradan onları teselli etmek için ne
söylemek istersiniz?
Evet…
Onlarla aramızda daimi bir platonik aşk var.
8.
“Bunların
hepsini okudun mu?” sorusunu hangi cevap ya da cevaplarla karşılıyorsunuz?
Umberto
Eco’nun cevabını tekrarlıyorum: “Bunları bu hafta okuyacağım. Haftaya yenileri
gelecek.”
9.
Iskalandığını
düşündüğünüz yerli yazarlar kimlerdir?
Çok var.
Sanırım kitap seçme yöntemlerimiz pek işlevsel değil. Çoğu kimse, gündemdeki,
adı sık duyulan kitaplara yöneliyor. Kitabevlerini, sahafları gezerek,
kitapları bizzat inceleyerek seçmek gerek. Böylece keşiflerde bulunma olanağı
doğar. Pek az insanın haberdar olduğu yazarlarla karşılaşılır.
10.
3
de film önerisi isteyerek bitirelim!
Crimen
Ferpecto, Matando Cabos, Nicotina.
MURAT MENTEŞ
Yorumlar
Yorum Gönder