“Ne
kadar az şey gerekiyordu. Eller – birazcık daha fazlası yalnızca.”
Gennadi[y]
Aygi (1934-2006),
yalnızca Rus şiiri değil, 20. Yüzyıl şiirinin önemli şairlerinden biri olarak
kabul görüyor. Bugünkü Rusya Federasyonu’na bağlı Türkî cumhuriyetlerden biri
olan Çuvaşistan/Çuvaşya Cumhuriyeti’nin bir mensubu, idi.
Şiir yazmaya başladığı dönemde aralarındaki
yaş farkına rağmen dostluğunun olduğu Boris
Pasternak’ın da telkinleriyle şiirlerini Çuvaşça yazmaktan vazgeçip Rusça yazmaya
başlıyor. (Umberto Eco’nun J-C Carriére ile yaptığı nefis
söyleşide eser verilen dilin ‘evrensel’ oluşunun ‘ünlü’/’büyük’ olabilmenin
önkoşulu olduğunu belirtirken verdiği örneklemeyle “ünlü bir Bulgar şairi
olamayacağı” gibi, Rusça yazmasaydı Aygi için de kuvvetle muhtemel, “ünlü
Çuvaşyalı şair” -bile- denmeyecekti… Bu anlamda Pasternak hayat kurtarmış.)
Hatta daha önce Çuvaşça yazdığı-yayımladığı kimi şiirlerini bizzat Rusçaya
çeviriyor.
Türkiyeli şiir okuru Gennadi Aygi
ismiyle -sahhaf esnafının kitaplarını şimdilerde birer fetiş nesnesi haline
getirdiği- İyiŞeyler Yayıncılık’tan
çıkan “Sen – Simalarıyla Aydınlığın” (1995, çev.: Azer Yaran) ile tanışmıştı. Benim
okuduğum ve şu anda anlatmaya gayret ettiğim edisyon ise Şiirden Yayıncılık etiketiyle Mart 2015’te basıldı. Çevirmen bu kez
Ülker İnce. (Allah Allah, Ülker Hanım Rusça biliyor muydu?)
Çeviri meselesine gelmeden önce
biraz -bir nesne ve tasarım unsuru olarak- kitaptan bahsetmek isterim. Şiirden
Yayıncılık (yahut Metin Cengiz) Broy ve Yön’den aşina olduğum bir çılgınlık yapıyor: sayısı kelaynak
kuşlarından bile az olan Türkiyeli çeviri
şiir okuru için -de- kitaplar
basıyor. Diğer yayınevlerinin belki iki-üç senede bir gündemlerine aldıkları bu
türden kitaplar adına oldukça iyi sayıda ve sıkı çevirmenlerin elinden çıkma
kitapları var. Sağ olsunlar. Şiirden Yayıncılık, Broy ve Yön’ün misyonunu
sürdürüyor. Buraya kadar sorun yok. Ve
fakat, yukarıda adını andığım ve çok şey borçlu olduğum iki yayınevinin
içeriksel geleneğini bir hayli üstünkörü bir anlayışla devralmış Şiirden...
Broy ve Yön yalnızca sıkı şairleri sıkı çevirmenlere çevirtmezdi, klişe de olsa
iyi bir kapak tasarımıyla sunar, söz konusu şairler ve şiiriyle ilgili bazen
60-70 sayfayı bulan açıklama, tanıtım ve yabancı makale çevirileriyle sunarlardı
kitabı. Gennadi Aygi kitabında da benzer bir yaklaşım var ama çok özensiz.
Açayım: bilemiyorum farkında mısınız ama kitapta 3 farklı yazı karakteri
kullanmışsınız. Bunlar bazen aynı şiir içinde de kendini gösteriyor. Ayrıca
yazılar ve şiirler arasında da punto büyüklükleri arasında çelişkiler var… Peter
France tarafından hazırlanmış ve Ülker Hanımın ‘aynen’ çevirme iddiasında
olduğu “Notlar” bölümünün hâli ne öyle? Hiçbir şey anlaşılmıyor. Her
şey karman çorman, kargacık burgacık… Aygi’nin elli yılı aşkın şiir yaşamında
yayımlanmış yirmiye yakın kitabından seçilmiş şiirler sunma iddiasındaki kitap,
daha çok, ‘sayfalara saçılmış’ bir kitap izlenimi veriyor: İçindekiler’de yer
alan başlıklar iç sayfalarda yer almıyor. Bu okunurluğu güçleştiriyor ve üzücü
bir seyir alıyor bir süre sonra… Buna hakkınız yok, sayın Cengiz. İnanın
kâğıdın ne kadar pahalı olduğu ve maliyet masrafları hiç umurumda değil. Bunlar
sizin düşüneceğiniz şeyler, dışı geçtim zaten, iç tasarımla bana bu tip şeyleri
düşündürtmeye hakkınız yok. Neyse… Biraz sakinleşelim ve şiire dönelim. Ama
şunu da söylemeliyim: kendimi samimiyetle ayrı tutarak söylüyorum: bu ülkenin
en nitelikli okur kesimi çeviri şiire ilgi duyan, okuyan ve bu tip kitapları
‘toplayan’ insanlardır. Yıllardır yayıncılık işinde olan insanlar hâlâ bu okur sınıfı için sundukları bir kitabın
tasarım ve sunumuyla ilgili gerekli ve yeterli hassasiyeti taşımıyorlarsa,
kusura bakmasınlar, yapmasınlar bu işi daha iyi.
Ülker İnce, evet, Rusça bilmiyor.
Kitap Peter France’ın Rusça’dan İngilizceye çevirdiği edisyondan çevrilmiş.
(Ama tamamı değil, Ülker Hanım beğenmediklerini almamış seçkisine.) France’ın
10 sayfalık giriş yazısından sonra yer alan Ülker İnce (bundan böyle Üİ) imzalı 13 sayfalık çevirmen
önsözünde uzun uzun ikinci bir dilden çeviri yapma meselesi tartışılmış –hatta
bazı şiirlerin Aygi tarafından Çuvaşçadan Rusçaya çevrildiği düşünülürse,
üçüncü… Üİ, çeviri sürecinde yardım da aldığını söylediği Azer Yaran’ın
çevirdiği şiirler/dizelerle kendisinin İngilizceden yaptığı çevirileri yan yana
koyup kıyas yapmaya girişiyor. Sonuç ortada: tabii ki Üİ’nin yaptığı çeviri
daha iyi. Şimdi, ben de bu konudaki fikrimi beyan etmeliyim: eğer mecbur
kalınmışsa roman, öykü ve hatta şiir, fark etmez, değil ikinci/üçüncü, beşinci
dilden bile çevrilebilir. Niçin çevrilmesin? Ve Üİ’nin de dediği gibi bunlardan
hangisinin birinci’ye daha yakın
olabileceğini kimse kestiremez ya da taşı gediğine oturtup Allah bilir diyelim
(3 kere). Roman meselesinden bir misal verelim: bugün Çavdar Tarlasında Çocuklar
olarak okunup bilinen Salinger kitabı ilk olarak Gönülçelen adıyla
basılmış ve sevilmişti. Coşkun Yerli
Salinger’ı orijinal dili olan İngilizceden çevirmişse de bugünün ve dünün
okurları hâlâ bir gözüyle Adnan Benk’in
Fransızcadan çevirdiği Gönülçelen’e
bakıyor, arıyor, özlüyor. (O Adnan Benk ki biraz da Paris denince akla gelir,
gelmeli: sonunda mahpusluğu da görünce “Allah aydınları hapse düşürmesin!” diyerekten Türk
kültür hayatıyla bütün irtibatını kesmişti.)
Bu meseleyi de haletliğimize göre
şiirlere bakalım… “Aygi aslında o kadar
kapalı ve güç anlaşılır bir şair değildir ama çoğu kez kapalı ve güç bir şair olarak
bilinir” diyor Üİ. Siz beni dinleyin, Aygi sahiden de çok kapalı bir şiir
yazıyor. Kapalı şiir yazarı olarak ünlenmiş şairlerden de kapalı ve evet, güç
anlaşılır bir şiir. Öyle ki, özgünlüğü daha kitabın başlarında fark edilen yoğun
noktalama işareti kullanımıyla yer yer kaotik bir şiir görünümü çıkıyor ortaya.
Bu işaretler içinde en çok kullanılanlar kısa çizgi, üç nokta ve ünlem
işaretidir denebilir. (Aşağıdaki seçkide buna bir miktar şahitlik edeceksiniz
ama benim seçkim bir anlam parçasına tekabül etme kıstasıyla oluşturulduğu için
edemeyebilirsiniz de. Bu ancak kitabı bir bütün olarak gördüğünüzde mümkün olur.)
Toplu şiirlerinden bahsedilen hemen her şair için söylenir: onun şiiri uzun yıllara yayılmış tek bir şiirdir
aslında. Bu klişenin feriştahıdır ama doğrudur da, klişe işte. Aygi şiiri
de böyle, upuzun, handiyse tek nefeslik bir içkonuşmadır. Bazen ölümle bazen de
anlık sevgiler, mutluluklarla bölünse de, insanlardan çok tabiatla hasbihâl
eden bir dervişin gündüz düşleridir. O düşler ki, ne yaparsa yapsın bir tam günün yalnızca ve
sadece 3 saatlik diliminde dünyadan çıkılabileceğini (şiir yazılabileceği olarak okuyunuz) hayıflanarak şiirleştirmiştir,
bir gün tamamen iyileşmek ve bir rengin özüne varabilmek umuduyla…
Son olarak… Türkçeye çevrilen
kitabın yol göstericisi Peter France, giriş yazısında uzun yıllara yayılan
çeviri sürecinden bahsederken, “aşağı
yukarı 1973 yılında bana Aygi’nin adından ilk söz eden kişi Robin
Milner-Gullan’dı” diyor ve bu isme minnettarlığını sunuyor. Benim de bu
noktada, 2016 yılında bana Şiirden’in bastığı Gennadi Aygi kitabını bir ‘müjde’
olarak haber veren Behlül Dündar’ın adını anmam, en kalbî şükranlarımı sunmam
şart. Yalnızca beni bir şair, bir kitapla tanıştırmış olması değil, bir ağbiyle
eşdeğer yakınlığı ve muhabbeti için de öyle…
İyi okumalar.
*
Bir sinir ağına benziyor
burada düşler bile.
.
Başka çaresi yok, insanları oynuyoruz.
hepimiz yeryüzünde
burada düşler bile.
.
Başka çaresi yok, insanları oynuyoruz.
hepimiz yeryüzünde
*
ve yüzlere
yok ederek gelir
ıslak kırılışı
beyazlığın
yok ederek gelir
ıslak kırılışı
beyazlığın
*
neden arayasın -yokluğa bu kadar
yakın olan sen
o ötekini -
o ötekini -
*
kim beyaza ses verdi?
hangi flütle?
kimi görünür kılıyorsun -parlamakta olan?...-
.........................................-
sen Muhammed'in düşü’sün...
hangi flütle?
kimi görünür kılıyorsun -parlamakta olan?...-
.........................................-
sen Muhammed'in düşü’sün...
*
kederin kendisi cansız! - her şey
- sanki giderek daha ölü
bir şeyden -yapılmışa benziyor ...-
bir şeyden -yapılmışa benziyor ...-
*
Yürüyordum
ılık döküntüleri arasından
kendi ruhumun.
ılık döküntüleri arasından
kendi ruhumun.
*
(ama dünya - öylesine
yalın-sınırsız ki
başka bir yeri yok - o ölçülmez yüksekliğe kadar
biçim değiştirme diye bildiğimiz
ölümün bile... -
başka bir yeri yok - o ölçülmez yüksekliğe kadar
biçim değiştirme diye bildiğimiz
ölümün bile... -
içindeyiz - tıpkı üstleri karla
örtülü tohumların içindeki
cansız otlar gibi...)
cansız otlar gibi...)
*
geriye kalan şey (...)
ekmeğin varlığı (...)
(...) bir de onun hemen yanıbaşında - azlığı -
ekmeğin varlığı (...)
(...) bir de onun hemen yanıbaşında - azlığı -
*
saflık ne söylerdi tek Sözcükle?
*
ölümdür-yaşayacakolan-sözcükler
değil
*
... "sonsuz" olan
yetimlik gibi bir şeydir
(görünmez olan - bizim gelişimizi bekler)
(görünmez olan - bizim gelişimizi bekler)
*
.... çiçekleniriz
en önemsiz dokunuşu üzerine
bir başka acelesiz iyiliksever gücün
en önemsiz dokunuşu üzerine
bir başka acelesiz iyiliksever gücün
*
(...
ve dünya
bir çivi oldu - alna çakılan:
...
-yine de kimse bağırmadı "anne" diye)
bir çivi oldu - alna çakılan:
...
-yine de kimse bağırmadı "anne" diye)
*
- trenler gitti - ağız mızıkası
tek başına bütün Dünyaya
söylüyor şarkısını
tek başına bütün Dünyaya
söylüyor şarkısını
*
Bir atım vardı eskiden -
yat sırtına uyu istersen!
Su bile uzanıp yatabilirdi
tek damlası bile dökülmeden.
yat sırtına uyu istersen!
Su bile uzanıp yatabilirdi
tek damlası bile dökülmeden.
*
Anne, eteğinin ucunda
izleri var - seken
bebek ayaklarımın !
Bırak yüzümü gömeyim eteğine.
izleri var - seken
bebek ayaklarımın !
Bırak yüzümü gömeyim eteğine.
*
Anne, odayı süpürmeye
başlayacaksın,
beni hatırlayınca, belki de,
kapının yanında
durup birden ağlayacaksın.
beni hatırlayınca, belki de,
kapının yanında
durup birden ağlayacaksın.
*
donuk - hastahane-beyazı bir şey
...
- Tanrım bize bu sessizliği bağışla bizi iyileştir -
...
- Tanrım bize bu sessizliği bağışla bizi iyileştir -
hamiş:
İlgilisi, Özdemir İnce’nin
Gennadi Aygi’den bahsettiği yazılarına şuradan ulaşabilir.
Efendim,
YanıtlaSilGennadi Aygi hakkında Türkiye'de yayımlanmış yazı ararken sizi buldum. Cehaletime verin, bu blok ya da site hakkında hiçbir bilgim yok. Yayınlanan yazılara baktım, çoğu çok ilginç. Kutlarım.
Gennadi Aygi çok yakın arkadaşımdı. Son kez İsviçre'de görüşmüştük. Şiirlerimi Çuvaşça'ya çevirmişti. Bana verdiği Rusca kitaplarını Azer Yaran'a vermştim. Bir kitap yaptı. Sitenizde, adını bulamadığım yazar, Ülker İnce'nin şiirleri İngilizceden çevirmesini Gennadi (Hunnadi) ısrarla istemişti. Ülker bu nedenle sözü edilen kitabı dilimize çevirmişti. Yazıda adım geçtiğine göre beni tanıyor olmalı. Yazımda yazarın adını anmam gerektiği için adını öğrenmem gerekmekte.
Bu vesile ile tanışmış oluyoruz.
En iyi dileklerimle.
Özdemir İnce
0533 694 61 50
oince36@gmail.com
Özdemir Bey, merhaba efendim,
Sil2013'ten bu yana, düzensiz aralıklarla yazılarımı yayımladığım bloguma yaptığınız yorum için çok teşekkür ederim. Şeref duydum, her zamanki tevazuunuzla çok mutlu ettiniz beni.
Sizi, elbette biliyorum, çok iyi biliyorum hem de. Şiirleriniz ve denemeleriniz kadar çevirilerinizin de sıkı bir takipçisiyim. Kimleri okumadım ki sizden: Alain Bosquet'den, Yevtuşenko'ya, Paul Nizan'dan, Voznesenski'ye... Çoğuyla sizin sayenizde ahbap oldum, kardeş oldum. (Bunları anlatmaya kalksam tüm hayat hikâyemi buraya aktarmam gerekebilir, iyisi mi susayım!) Hatta şöyle söyleyeyim, bütün üretim alanlarınız içinde ıskaladığım tek bir şey yoktur diye düşünüyorum! Okurluk hayatımda sizin kadar yazıp çevirdikleri ile beni mutlu etmiş, edebî doyuma ulaştırmış bir başka isim yoktur.
Adım M. Milât Özçelik. 1988 doğumluyum. Çeşitli dergilerde şiir ve denemelerim yayımlandı. Bir süredir K24/T24 için yazılar yazıyorum ve "Bibliyofil Konuşmaları" başlıklı bir röportaj serisi ile uğraşıyorum.
Sizin gibi bir entelektüelin tedrisatından geçmiş biri olarak iyi bir okur olmayı umuyorum.
En derin saygılarımla,
Size ve Ülker hanıma sağlık ve esenlikler diliyorum.
Not: ayrıca mail attım.