Ana içeriğe atla

Hastası Olduğum Kadın Vokaller


Natalie Merchant / 10,000 Maniacs
Şarkı söylemek, sesten öte ve önce bir eda işidir. Ben Merchant'ın edasında, erkeklere daha çok yakıştığı düşünülen “hayatı kaymış kırık insan” ifadesinin en kristalize hâlini görüyorum. Ağzının çevresinde yumuşayıp dağılan güzelim gülümsemesi ve pek şirin dans edişine rağmen neden böyle düşünüyorum bilmiyorum. Saklı bahçelerin cansuyu arklarından su içmek gibi onu dinlemek.


Sinéad O'Connor
O'Connor’ın yüzü, aklıma hep Dreyer’in Jeanne d'Arc'ın Tutkusu filmini getiriyor. Bugün yeniden –ve tabii O’Connor da 20lerindeyken– çekilseydi pekâlâ Falconetti’nin yerini doldurabilirdi… Ben, işte bu 20lik hâlini iki kez Taksim-Mecidiyeköy metrosunda gördüm. Allah’ın hakkı üç, peşinden gidecektim, kaderin böyleymiş oğlum Milât, mecbursun, çekeceksin diyecektim belki de… Elton John’un süper şarkısı Sacrifice’a yaptığı harika cover dışında müziğini bildiğimi söyleyemem. Dolaylı da olsa, kaderin bana sunduğu güzel oyunlardan birine denk düştüğü için seviyorum onu ve dinliyorum.


Sara Lov / Devics
Bazıları böyledir; ne kadar ittirsen de tepedeki okçular gibi yerinde dururlar. Gelip vardıkları yer de, küçük bir kitlenin gönlünde kazanılmış mütevazı bir saltanattır… Onu ilkin The Man I Love coverıyla bildim, sevdim. Diğer şarkılar da peşinden geldi. Sara Lov, aslında o bir yeraltı kıraliçesi… Devics’in ilk atılımı olan 1996 tarihli Buxom albümüne ait bu parçanın 02:34 sayılı nidasına bayılıyorum.


Margo Timmins / Cowboy Junkies
O, dizlerinden öpülesi bir melek. Edasına inanıyorum. Dünyanın en güzel sesinden, en güzel şarkıyı dinlemek


Despina Vandi
Lise-1’deyken okul çıkışlarında adı Anatolia olan bir internet cafeye gider, internetle, oyunla vs. ilgilenmeden bilgisayardaki “DESPİNA VANDİ” klasöründe yer alan şarkıları, klipleri (çoğu 2001 tarihli Gia albümünden) aşktan da üstün bir bağlılıkla dinlerdim. Despina, yalnızlığın bir fidan gibi sokaklarda seğirdiği ilk gençliğimin korucu meleği olmuştu. O cafede, Anatolia’da yani, denize döktüğümüz şarkıların sesini duydumDaha hiç deniz görmemişken… 


Norma Jenkins
İnanılmaz bir ses… Onu keşfettiğim için çok mutluyum. YouTube’da aldığı ‘tık’ sayısı nasıl bir hazine olduğunun küçük bir işareti olarak kabul edilebilir... Aslında Someone to Love’a yaklaşabilen şarkısı yok. Zaten bunun da konumuzla ilgisi yok.



Marissa Nadler
Var mı, aşk acısı nedir bilmiyorum diyen. Yoktur herhalde bunca bahtsızı. Varsa bile, bunun ne demek olduğunu Nadler dinleyerek anlayabilir... Melankoli en küçük ses dalgasına kadar sızmıştır onun şarkılarına. “Gül ve telve”, yerini “yeis ve tabanca”ya bırakmıştır artık ve o, kaybolmuş bir ırmak gibi, varamadan kuruyup solacağını bildiği bir delta için yazıyor şiirlerini. Şarkı bitince ona hoşça kal demeyi unutma.



Victoria Legrand / Beach House
Elektronik olayı müziğe çok başka bir ruhaniyet katıyor bence. Victoria Legrand’in sesi uzun zamandır aradığım bir ilaç gibi şifa oldu bana. Dinledikçe efkârlanıyorum... Efkâr ki en çok asılandır bize, belki de en çok aradığımız.

Jenn Wasner / Wye Oak
Kristal.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka