Kimdir Oğuz Demiralp? Hâlâ aramızda olan ya da yalnızca yazdıkları ve
hakkında yazılmış çok az şey(den) ol(uş)an kişi? Kimdir bu yazı-kişi?
Walter
Benjamin üzerine yazdığı “49’a parçalanmış” deneme kitabını (Tanrı Bakışlı
Çocuk) peş peşe sıraladığı bu minvaldeki 3 bıçkın soruyla açıyordu, hariciyeci
yazar kuşağımızın son temsilcilerinden Oğuz Demiralp. (Belki de sonuncusu!)
Ülke sathında Memduh Şevket Esendal, Yahya Kemal Beyatlı ile ortaklaşıyorlar.
Dünyada ise Pablo Neruda, Carlos Fuentes gibi yazarlarla. Anılarını hâlihazırda
yazmadığı/yayımlamadığı için bilmiyoruz ama ‘meslekten’ olduğu için Yakup Kadri
gibi bir ‘zoraki diplomat’ olmadığını tahmin edebiliyoruz. Üstelik ciddî bir kariyer
sahibi. Aşağıdaki sorulara onca ‘yazıdışı’ işinden vakit ayırarak cevap verdi. Kendisine
bir kez de buradan şükranlarımı sunuyorum.
Yazarlığın
ülkemizde meslekten sayılmamasından mı (-Sait Faik)
yoksa yazarlık yapabilmek için mühendis olmak zorunda olanların ülkesi
olduğumuzdan mı (-Oğuz Atay) bilinmez; Oğuz Demiralp’in kitaplarına/hayatına
baktığımda, özel ve özgün bir ‘kritisyen’den çok, “her yazarın, hayatında bir
kez olsun karşılaşınca kendini bahtiyar hissedeceği o muhteşem okur”u görüyorum
ben. Orhan Pamuk’un Öteki Renkler kitabından aklımda kalmış bu güzel cümle. Ağustos
2019 itibariyle Demiralp’in yazdığı son kitap da Orhan Pamuk ve kitapları
üzerine zaten (“Orhan Bey ve Kitapları”, Kırmızı Kedi, 2018). Orhan Bey ne
ölçüde bahtiyar olmuştur Demiralp’in yazdıklarından bilemiyorum tabii.
Bir
yazı-kişi olarak Oğuz Demiralp’in yolcuğundaki menzillerin Sadık Hidayet’ten
Yusuf Atılgan’a, Walter Benjamin’den Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Juan Rulfo’dan Robert
Walser’e uzanan bir hinterlandı kapsadığını görüyoruz. İşbu yazı için bilgisayar
başına kurulmadan önce, artık benim için özel bir nesneye dönüşmüş olan Eylül
2010 tarihli Kitap-lık dergisini (141. Sayı) alıyorum elime. Oğuz Demiralp ve
Münir Göle’nin ortaklaşa hazırladığı Robert Walser dosyasına bir kez daha
sevgiyle yaklaşıyorum. En sevdiğim yazar olan Walser ile bu sayıdaki 60 sayfayı
bulan özel dosya sayesinde tanışmıştım.
Demiralp
için 49 paragraflık bir yazı yazmak istiyorum. Her paragrafın sonunda kendisine
şükranlarımı sunsam da biliyorum ki nezaketinden ve bilgisinden öğrendiklerimin
karşılığını asla ödeyemeyeceğim. Yine de, Walser’in dediği gibi, “Hayat, ona
açılana açılır.”
M. Milât
Özçelik / 24 Ağustos '19
1.
Harçlığınızla aldığınız
ilk kitabı hatırlıyor musunuz?
Tom Miks ya da Teksas gibi bir şey olmalı. 5-6 yaşında o tür dergiler, kitaplarla
başladım okumaya.
2.
Kitaplarınızın oluşturduğu yekûn için
kitaplık mı kütüphane mi demeyi tercih ediyorsunuz? Sizce bir kitaplık hangi
noktadan sonra kütüphane olmaya ‘terfi eder’?
Kitaplık
derim. Kütüphane "kitap evi demek. Evin içinde kitaplık olur bence. Bütün ev
kitap dolarsa o başka...
3.
Ülkemizdeki insanların çoğunun kitaplarını
yayınevlerine göre dizdiklerini/yerleştirdiklerini düşünüyorum. Georges
Perec’in“Kitap Yerleştirme Sanatı ve Yolları Üzerine Kısa Notlar” başlıklı
yazısında (Gergedan Dergisi, Ekim 1987.) yayınevine göre dizme seçeneğini es
geçmiş olmasına şaşırmıştım. Siz nasıl diziyorsunuz? İkinci bir seçenek olarak
hangi yolla dizerdiniz?
Türlerine,
ülkelerine ve yazarlarına göre diziyorum. Yayınevine göre dizdiğim kitaplar
Cumhuriyet gazetesinin eki olarak çıkanlar. Bilirsiniz, bir Cumhuriyet
kitaplığı oluşturacak kitaplar verdiler. Ayrıca eski MEB çevirilerinin yeniden
basımlarını verdiler. Çok önemli bir hizmet.
4.
Artık ‘nadirkitap’ vb. sitelerin yanında,
sosyal medya platformları üzerinden yürüyen ‘online mezatlar’ bile var. Bir
kitaba ulaşmak o kadar da zor değil; yeter ki bazen absürt meblağlar gözden
çıkarılabilsin. En uzun süre aradığınız kitabı ve başınızdan geçenleri paylaşır
mısınız?
En
son Effi Briest’in Türkçe çevirilerini aradım. Nadir kitap yoluyla
kolayca buldum. Doğrusu etkin bir yöntem
oluşturmuşlar.
Absürd
meblağlara yetecek bütçem yok.
5.
Kütüphanenizdeki/Kitaplığınızdaki en
sevdiğiniz serilerden bahseder misiniz? Kapanmış yayınevleri içinde en çok
özledikleriniz hangileri?
Kitaplarımın
hepsini severim. Balzac’ın bütün eserlerinin 19ncu yüzyıl baskısını edinmiştim
bir yerden. Onlara gözüm gibi bakarım.
Az bulunan, yeniden basılmayan bir çok kitaba, sevdiğim kitapların ilk
baskılarına da özenle yaklaşırım. Daha fazla yıpramasınlar diye naylon koruma
içine koyduklarım vardır.
De Yayınevi'ni özlüyorum.
6.
Hermann Hesse Robert Walser’den bahsederken, “Yüz bin okuru olsaydı, dünya daha güzel bir yer olurdu.” diye yazmıştı. Sizin için böyle bir ortak kitap/yazar var mı (ve neden)?
Celladımın celladı olmayı tercih ederim.
Robert Walser’i çok severim. Uzun bir yazı da yazdım
onun hakkında.
Ancak milyarlık totaliter Çin yükselirken yüz bin
kişinin fark yaratabileceğini sanmıyorum.
Edebiyattan o kadar çok şey beklemeyelim. Geçti o
günler!
7.
Alıp da okumadığımız kitaplar var bir de...
Buradan onları teselli etmek için ne söylemek istersiniz?
Alıp
okuyamadığım, bana gönderilmiş okuyamadığım, almayı isteyip henüz almadığım o
kadar çok kitap var ki! Ne 24 saat ne de ömrüm yeter!
O
kitapları gerçekçi olmaya çağırıyorum. Birçoğuyla tanışamadan öbür tarafa
geçeceğim.
Okurları
bol olsun!
8.
“Bunların hepsini
okudun mu?” sorusunu hangi cevap ya da cevaplarla karşılıyorsunuz?
Bu soruyla elbette çok karşılaşıyorum. Hayır deyip konuyu
değiştiriyorum. Çünkü gerçek bir kitapsever öyle bir soru sormaz.
9.
Iskalandığını düşündüğünüz yerli yazarlar
kimlerdir?
Iskalayanların
kimler olduğunu bilirsem bir yanıt üretmeye çalışabilirim.
10.
3 de film önerisi isteyerek bitirelim!
Melankoli
Yurttaş
Kane
OĞUZ
DEMİRALP
o robert walser sayısı benim de yüzüme sürdüğüm bir nüsha, bu diziyi takip ediyoruz, eline sağlık.
YanıtlaSilhttps://twitter.com/b_yarsel/status/1165324623799623680
Teşekkürler üstat. Seni buralarda görmek, takdirini kazanmak beni çok mutlu etti.
Sil