Allan Kausch, 2011
Viyana’daki eski müşterilerimden Kont Koziebrodzki, kitaplar uğruna kendinden feragat etmeyi aşırı noktaya vardıran bir insandı. Ona göre kitapların sağladığı manevi beslenme bedensel beslenmenin önündeydi. Bu muhterem kontun kitaplara taptığını söylemek pek aşırı bir abartma olmaz. Zarif bir cildi ya da son derece iyi basılmış bir kitabı seyre daldığında, sanki bir hülya içinde kaybolup giderdi. Kontun koleksiyonu büyüdükçe, kendisi daha inceldi ve yüzü daha solgunlaştı. Çünkü uyanık olduğu bütün saatleri koleksiyonunu hayranlık içinde seyretmekle geçiriyor ve hayatın gereklerini ihmal ediyordu. Benden kitap aldığı sıralarda, onun garip yaşam tarzı hakkında bir şey bilmiyordum. İyi bir müşteriydi; ödemelerini nakit yapıyor ve hiçbir zaman bana sorun çıkarmıyordu. Keşke onun gibi daha fazla müşterim olsa diye düşünüyordum. Ama davranışlarındaki bir acayiplik de dikkatimi çekmiyor değildi. Kont ne zaman bir kitap satın alırsa, ben de dahil olmak üzere hiç kimsenin bu kitaba dokunmasına izin vermiyordu. Bütün aldığı şeyleri kendi başına paketlemekte ve hemen beraberinde götürmekte ısrar ediyordu. Tıpkı Müslümanlar gibi başkalarının elinin değdiği her şeyi kirlenmiş saydığı için mi, yoksa kitaplara zarar vermemizden çekindiği için mi böyle davrandığı konusunda kesin bir şey söyleyemem. Sebep her ne olursa olsun, kitaplarını tahrip gücü yüksek birer patlayıcı gibi elinde tutuyor ve valiz ya da karton kutulara ihtiyatla yerleştiriyordu.
Kont
hakkında bildiğim tek şey Polonyalı olduğuydu. Gerçekten bir soylu mu olduğu,
yoksa kendini öyle mi gösterdiği konusunda bir fikrim yoktu. Polonya’ya ilişkin
kitaplar ve 16. yüzyıl baskıları başlıca ilgi alanıydı; aslında bu ilgisi için
tutku sözcüğünü kullanmak daha yerinde olur. Viyana’da bu tür malzemeyi
kapsayan stokum oldukça genişti; kont yılda iki kez gelerek elimdeki kitapları
gözden geçirirdi. Başka hiç kimseye yakıştıramayacağım kadar Rasputin’e
benzeyen kontun badem gibi iri gözleri, uzun ve gür bir sakalı vardı. Ondan
daha kibar ve nazik bir insan düşünülemezdi. Ona sattığım her kitap için, sanki
hediye olarak veriyormuşum gibi teşekkür ederdi.
Birkaç
yıl sonra kontun öldüğü haberi geldi ve kütüphanesine değer biçmek için bir
çağrı aldım. Kitaplarla ve sanat yapıtlarıyla dolu bir 16. ya da 17. yüzyıl
şatosu göreceğimi umarak Polonya’ya gittim. Ama kontun hal ve hareketleri bana,
beklenmedik bir durumla karşılaşmaya, hazır olma yönünde bir ipucu vermeliydi.
Kont,
Wasmuth’un temsilciliğini yaptığım günlerden aşina olduğum Lemberg (Lwów) adlı
kente arabayla dört saat uzaklıktaki küçük bir köyde oturuyordu. Köye
vardığımda Koziebrodzki’nin şatosunu sordum, ama bana yolu gösterecek hiç
kimseyi bulamadım. Sonunda her yanı dökülen eski bir çiftlik ambarına
gönderildim. Kontun ev işlerine bakan yaşlı bir kadın beni İçeriye aldı. Evin
eşyası demir bir karyola, kaba bir lavabo, basit ve sade birkaç sandalye ve
masayla sınırlıydı. Etrafta tek bir kitap rafı yoktu. Yerde yığınlar halinde
kümelenmiş yüzlerce kitap duruyordu. Kontun kimsenin dokunmasına kıyamadığı
kitaplarının kaderi buydu.
Hizmetçi
kadın bana kontun öyküsünü anlattı. Kont gerçekten de 30 yıl öncesine kadar bir
şatoda yaşamıştı. Ama bütün gelirini kitap satın almak için kullanmış ve yeni
alımlara para sağlamak için sonunda şatosunu da elden çıkarmak zorunda
kalmıştı. Yanına günlük yaşama ancak yetecek kadar mobilya alarak çiftlik
ambarına taşınmış ve yaşamının geri kalan yıllarını tıpkı bir Hint fakiri gibi
geçirmişti. Çok az yemek yiyor, arkadaşlarıyla hiç görüşmüyor ve köyden
yalnızca kitap satın almak için ayrılıyordu. Gündoğumundan geceye kadar bütün
uğraşı kitap yığınlarını tekrar tekrar düzenlemek, kitap ciltlerini hayranlıkla
seyretmek, kitapların sayfalarını rasgele karıştırmak ve geçmişte yaptığı iyi
alımların anılarına dalmaktı. Kitap koleksiyonculuğu onun için yaşam biçiminin
ötesinde bir şey, bizzat yaşamın kendisiydi. Kütüphaneyi sempatiden uzak
olmayan bir duyguyla değil, ama iyi olduğu için satın aldım.
Hans Peter Kraus
(Bir Nadir Kitap Destanı, Çev.: Nurettin Elhüseyni, Müteferrika
Yayınları, 2005, sy. 208-9-10.)
Yorumlar
Yorum Gönder