‘Anadilinin ne olduğunu bilmediği’
sancılı bir hayat yaşıyor Klaus Mann. ‘Kutsal Dans’ (1925)
adını taşıyan romanıyla Alman Edebiyatının ilk homoseksüel romanına imza atar ve
kendi tercihinin de bu yönde olduğunu gizlemez. (Kitaba yönelik en sert eleştirilerden
biri de babası Thomas Mann tarafından yapılır… Biraz Edip Yüksel’e benzetiyorum
ben Klaus Mann’ı!)
Ailesi tarafından 1922’de
tanınmış pedagog Paul
Geheeb’in okuluna gönderiliyor Klaus, ve burada, gerçek cinsel kimliğiyle
de tanışmış oluyor. Okul arkadaşı Uto Gartman’a aşkla bağlanan
Mann ‘ikinci otobiyografisinde’ şöyle bir 'sır' fısıldar okurun kulağına:
“Onun alnı düzgün ve soğuktu.
Hayvanlar ve melekler gibi yalnız ve hiçbir şeyden haberi olmayan birisiydi.
Bir kâğıt parçasına şöyle yazdım: Seni Seviyorum.”
(Babası tarafından her daim
aşağılanmış bir tür olan ‘otobiyografi’den hiç vazgeçmemiş ve hayatının sonuna
kadar yazmaya devam etmiştir.)
Çok sayıda uyku ilacı alarak
intihar ettiği 21 Mayıs 1949'dan sonra onu ‘uğurlamaya’ aile üyelerinden –küçük
kardeşi Michael dışında–
hiç kimse katılmaz. Sonraları, –çocukken beraber şiirler yazdığı– ablası Erika,
Klaus Mann'ın yarım kalan son romanına (‘Son
Gün’) slogan olarak düşündüğü şu cümleyi mezar taşına kazıtacaktır:
“Çünkü kim yaşamıma sahip olmak
isterse onu kaybeder;
kim yaşamı kaybetmeyi göze alırsa
ona sahip olur.”
Ablasızlık…
Yorumlar
Yorum Gönder