Eski bir yazısında, Müslümanlık ve
Müslümanlar ile ilgili algısını değiştirenin Bosna Savaşı olduğunu söylemişti Refik Erduran. Savaştan kısa bir süre sonra Bosna’yı gezmiş ve
‘değişmiş’.
Uğur
Mumcu’yu çok
sever. Bunu her fırsatta belirtir. Okuduğum kitaplarında, makalelerinde ve
hattâ Devlet Tiyatrosu'nca
sergilenen bir oyununda sık sık Mumcu'nun adını anması (''Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz'' sözüne atıfta
bulunmadan duramaz) bana vefa ve dostluğun zamana yenik düşmeyecek vasıflardan
olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır.
Nâzım
Hikmet’i ne zaman,
nasıl yurt dışına “kaçırdığını” gençlik dönemi anılarını anlattığı “GÜLEREK”
isimli kitabında çok güzel bir üslûpla, kitabın ismi gibi hep gülerek, gülümseterek
anlatır. (Kitabın unutulmaz bir önsözü var... Yine bu önsözden öğreniyoruz ki Erduran’a
anılarını yazması için ısrarcı olan kişi 80’lerin sonunda Milliyet Gazetesi’nde çalıştığı sırada
genel yayın yönetmenliğini yapan Mehmet
Barlas imiş. “Yazmak zorunda kaldım”
diyor ama devamını getirmemiş, anılar gençlik dönemiyle ve tek kitapla sınırlı
kalmış.)
Refik Erduran çok mütevazı bir
insan. Bunu her şeyden önce üslûbu ve hayat hikâyesinden anlıyorsunuz. Gençlik
anılarının yayımlandığı güne kadar Nâzım Hikmet’in onun yardımıyla yurt dışına
kaçtığını pek az kişi bilmekteymiş. Barlas, kamuoyunun da bunları bilmesi
gerektiğini düşündüğü için zorlamış Erduran’ı. Kitaptan öğrendiğim bir diğer
önemli bilgi de Erduran’ı oyun yazmaya yönlendiren ismin Nâzım Hikmet oluşu.
(Refik Erduran, bugün, yaşayan en büyük tiyatro yazarlarımızdan biri olarak
kabul görüyor.)
Sadece “kaçış” faslı değil
elbette kitabı özel kılan. Tuhaf şeyler de var. Mesela, Yahya
Kemâl’in kendi evlerinde misafir olarak bulunduğu sırada Erduran’ın kız
kardeşini nasıl köşeye sıkıştırdığını, nasıl gözü dönmüşçesine bir ‘taciz’
girişiminde bulunduğunu, buna nasıl şahit olduğunu anlattığı kısacık bir bölüm
var ki... Erduran’ın bu olayı anlatırken büründüğü soğukkanlılık beni dehşete
düşürmüştü. O kendi içinden bir ‘Fesuphanallah’ deyip geçse de okur bir süre
duralıyor!
Ezcümle, “edebiyat tarihçileri”nin
ve hakikatli okurların kaçırmaması gereken bir yığın ayrıntıyla dolu bir
kitaptır GÜLEREK. Ama kitabın en güzel yanı, anlatılan her hikâyede bir gülme payı bırakılmış olması.
Yorumlar
Yorum Gönder