Ana içeriğe atla

Mektup




i.
doğruyu söylemek gerekirse –ki, bazen aksi de gerekebilir– kırgınım, herkese ve her şeye çok kırgınım.

çiğdem talu’nun sözleriyle: dostum ben bu dünyaya alışamadım.
bu yabanıl hâl bu ebedî kırıklık bu bir o yana bir bu yana seğirten ince ruhlu hüzün gondolu bir türlü peşimi bırakmıyor, bırakmayacak.

ne zaman bir başkası tarafından üzülsem ya da birini üzsem, üzecek gibi olsam, bu gidişin sonunu kavrasam; kaçıyorum, kaçıyorum hemen.


ii.
alexsis carrel nobelist bir doktordu. duaya ve meleklere inanıyordu. insan, diyordu, bu meçhul... kurtulamayacağını bile bile niçin kaçar?

niçin kaçıyorum?


iii.
kitapları sevmiyorum aslında. onlarsız bir hayatı düşlüyorum hep. kitaplarla hiç tanışmamış olsaydım, daha mutlu biri olurdum diye düşünüyorum hep. ama hep.


iv.
insan bir film izler ve kırgın ruhuyla bir başrol oyuncusu bütün hakikati elbiselerinden sıyırarak konuşur: neden bana ilgi gösteren bütün kadınlara âşık oluyorum ki?!


v.
hiçbir mantıklı izahı umursamadan ve gerçekliğin kuru engellerine bulanmadan bir çok kadın sevdim. kırgın oluşumun armağanı bir mahmurluk var yıllardır üzerimde.

kimseden âh alacak kadar alçalmam, bu bilinir. ama sırlı kalmasın diye hiçbir ışık, yazıcam, hepinizi yazıcam!

sevgilerde,
m.

P.S.
Şöyle yazmıştı Yusuf Atılgan:
“Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!”

Oğuz Atay’dan mülhem “yazıcam, hepinizi yazıcam!” demiş bulundum yıllar evvel (6 yıl geçmiş). Sonunda vardığım nokta, benim için yazılmaya değer tek bir kadın olduğu, bana Gerçek sevgi’yi bağışlayan kadının adıyla söylüyorum ki, 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir...

"Blasted" / Sarah Kane (1995, İlk Oyun)

 BLASTED- HAVAYA UÇURULDU Sahne 1 Leeds’de çok pahalı bir otel odası. Dünyanın herhangi bir  yerinde olabilecek kadar pahalı olanlardan biri. Büyük çift kişilik bir yatak Bir minibar ve buzlar içinde bekleyen şampanya Bir telefon İri bir çiçek demeti İki kapı. Biri  koridora, öbürü yatak odasına açılıyor. İki kişi girer . Ian  ve   Cate . Ian  45 yaşında, Gal doğumlu ancak hayatının büyük bir kısımını Leeds’de geçirmiş olduğu için aksanı kapmış biri. Cat e  21 yaşında, Güney Londra aksanlı orta sınıf bir güneyli. Gergin olduğunda tekliyor. Girerler Cate   kapıda durur odanın şıklığı karşısında şaşırmıştır. Ian  içeri girer.  Bir gazete yığınını fırlatır yatağın üzerine. Doğruca minibara gidip kendisine büyük bir bardak cin koyar. Kısa bir süre  caddeden dışarı bakar. Sonra odaya doğru döner. Ian   Bundan daha iyi yerlerde de işedim. Büyük bir yudum cin alır. K...

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı. ...