Ana içeriğe atla

Dilek Emir'i Nasıl Keşfettim?


Dilek Emir 1974 İzmit doğumlu. Boğaziçi Üniv. Ekonomi Bölümü’nden mezun. Notos'un ve Murat Gülsoy'un yaratıcı yazarlık atölyelerine katılmış. (Birkaç yıl öncesine kadar sanal âlemde kendisiyle ilgili ulaşılabilen cüzi bilgilerden biri de “Birkaç senedir öykü yazmaya çalışıyor” cümlesiydi ki, aşağıda ifade edeceğim üzere bunun gerçeklerle pek bir alakası yoktu. Mütevazılık işte... Genç yazar hastalığı.)

Dilek Emir'i Notos'un 30. sayısındaki “Kırıntılar” öyküsüyle keşfetmiştim. Öyküyü okur okumaz, “Mutlaka önceki sayılarda da vardır, gözümden kaçmış kimi öyküleri...” diye düşünüp Notos külliyatını yığmıştım hemen önüme.

Ve evet, yanılmamıştım.

İki farklı sayıda daha, toplamda üç öyküsünü (belki de ‘tekrar’) okumuştum. Bahse konu olan öyküler, 19. sayıdaki “Sarıda Geçseydim İyiydi” ve 26. sayıdaki “İncir Sütü” ile “Bugün Günlerden Ağaç” öyküleriydi. 
Aferin bana, harika bir öykücü keşfetmiştim. Uzun zamandır çocuk/luk hallerini bu kadar güzel ve gerçekçi (hayalle dirsek temasını yitirmemiş, göz ardı etmemiş bir gerçekçilik tabii) anlatabilen bir yazar okumamış, böylesi bir dünyaya sızamamıştım...

Ne de güzel olurdu daha çok yazması; tembellik yapmasa ya, bir öykü kitabı için hızlansa, hızlansa… diye beklemeye koyulmuştum ki (Yukarıdaki cümleler daha önce başka bir yerde, mecrada yayımlanmıştı tabii. Hatta belki Dilek Hanım da denk gelip görmüştür.) iki ay kadar sonra “Tek Kişilik Kahvaltı” yayımlandı.
(İşte bunlar hep metafizik, hep John Donne, hep de Chirico…)

Ve işte böyle keşfederim ben.



hamiş:
kitap, apayrı ve daha kapsamlı bir yazıyı hak ediyor... cesaret bulabilirsem onu da yazmak istiyorum. bilinçli olarak kitaba değinmedim. cesaret diyorum çünkü olur da yazarsam, “işte günümüzün sait faik'i” gibi laflar edeceğim bir yazı olacak o. binaenaleyh, biraz cesaret ve tabii ki vakit gerekiyor!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Muallakat ve Şairleri: Bir elin ağza gidişi gibi...

Etel Adnan Muallakat ( muallakāt) , câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen addır. (Hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dâhil edildiği ve sayılarının kaç olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.) Sözlükte,  “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakat “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Rivayete göre muallakat, câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilmiş, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılmıştır. Muallakat şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr ’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa