“Anlamadıkları devasız bir illete yakalanmış zavallı iki hayvan gibi bakıştılar bir an.” (s.94)
“Parlayıp
sönen bir alevdir şehvet, daha nadir ve daha sağlam bir nimet paylaşıyoruz biz diye düşünüyordu her ikisi
de.”
“Séverine, Pierre'i
avuçlarında tuttuğunu bildiği halde kendisine ait bir ruha biraz daha nüfuz edememekten
doğan hüzünlü bir şaşkınlık içindeydi. Her nedense açılamıyordu bu ruh kendisine; nasıl ki, kendi teni de Pierre'e açılamıyordu. Bu bozgunun ağırlığı ile yüklüydü daldıkları sessizlik.”
–Gündüz Safası.
–Eeee, sonra?
–O kadar işte.
Kayıtsız ve alaylı bir tarzda dudak büktü.
–Polise mensup sanıyorsan beni, dedi.
–Ya sen, senin adın? diye sordu Séverine, senli benli olmaktan ilk defa şehevi bir haz duyarak.
–Sakladığım yok benim. Marcel derler bana, melek diye çağırdıkları da olur.” (s.73)
“Giyimin görevi
şehvettir kadında, diye sözüne devam etti Husson. Namuslu bir kadının giyinmesini hayasızlık sayarım ben.”
“Birini
getirdim size, dedi Hippolyte. Arkadaşımdır. Bu son
kelimeyi telâffuz ediş tarzı, o mağrur vurdumduymazlığına hiç mi hiç uymuyordu. Kalın ve tok bir
sesle ağzından çıkan bu kelime, insan sözlüğünde Hippolyte için değer taşıyan tek kelimeydi sanki.” (s.71)
“Pierre'den
ilk defa bir şeyler saklamakla içine su serpildi ve kocasına karşı bağlılığı arttı.”
...
Ezcümle; okuyun, okutmayın!
hamiş: Alıntıların tümü 1955 tarihli Varlık Yayınları baskısına aittir.
(Çevirmen: İhsan Akay.)
Yorumlar
Yorum Gönder