Aşağıda okuyacağınız yazıyı çok severim. Benim için özeldir.
Yıllar içinde, yalnızca özel bir kıymet atfettiğim üç-beş
insanla (ve “lütfen hak etmediğini düşündüğün kişilerle
paylaşma” ricasıyla) paylaştım. Artık
anlamlı gelmiyor böyle şeyler. Blog’a da ekledim ki ilgilisiyle buluşsun, mümkünse
okuruna fayda sunsun, keyif versin… Yazı, okul kütüphanesinin süreli yayınlar
bölümü eşelediğim günlerden kalma. O vakitler, okumaktan büyük keyif aldığım ve
beni nice yazar-çizerle tanıştıran Kitap-lık Dergisi’nin 46. sayısında (2001.03.13) görüp taratmıştım. Belki nasip olur,
bir gün biz de gideriz oralara... Ey saf yürek, esirge beni çimler üzerinde uzanıp
göğü izleyen ve şairce düşler kuran günlerim için, esirge bu günlerimi, o
günlerin büyük acıları için.
M.
"İslam
dünyasının yedinci kutsal kenti", yüzyıllar boyunca Moritanya
kervanlarının büyük kavşağı olan Chinguetti (Şingetti), Ortaçağ’dan kalan
elyazmalarını özel "kütüphaneler"inde koruyor. Kuruluşlar bu
hazineleri kumdan ve böceklerden korumak amacıyla harekete geçiyor.
Moritanya
Adrar'ının tam ortasında, nadir rastlanan sütleğenlerle kaplı Chinguetti
kasabasını içine alan çölde, küçük develer atlayıp zıplıyorlar. Kent şimdiden
beş kilometre kuma gömülmüş; kumullar eski kentin hakkından gelmiş.
"Burada kum, insandan daha güçlüdür" diye söylenir. Kaymayı
engelleyecek ince çırpıları kuma saplayarak metrelerce direniyoruz. Dümdüz
alanda delikler beliriveriyor; yavaş yavaş gelişen bir kültür komşu hurmalıkta
meyvelerini vermeyi başarıyor. Bir zamanlar, Chinguetti Hicret'in 660. yılından
(İ. S. 1262) itibaren koruduğu karşılıklı ilişkiler sayesinde zenginleşip,
bilgi merkezi haline gelmiş. Endülüs ve Afrika medeniyetlerinin kesişme
noktasında, ve Mekke'ye yolculuklarına devam eden hacıların yolu üzerinde Batı
Afrika, Mağrip ve Maşrık arasında dolaşan kervanların kavşağıydı. Bu küçük
kasabaya "çölün Sorbonne’u" adını taktık. Tarihçilere göre
İslamiyetin "yedinci kutsal kenti". İki yüz yıl önce başlayan
kervancılığın çöküşünü izleyen unutulmuşluktan sonra, bugün bir anka kuşu gibi birdenbire
yeniden ortaya çıkıyor. Mola vermek zorunda kalan göçebeler, nesilden nesle
yüzyıllarca develerin sırtında taşınan Ortaçağ’dan kalma bir hazineyi, çok
ustalıklı hazırlanmış din elyazmalarını, tıp, şiir, hukuk, dilbilgisi, noterden
geçmiş belge derlemelerini titizlikle koruyorlar.
Kendi
deyimleriyle "kütüphaneler"ini, bu bir Moritanya kurumu da olsa, herhangi bir
kuruma bırakmayı reddeden aileler onu evlerinin bir odasına koyuyorlar.
Yalnızca hırsızlıklar olduğu için değil... Hazinelerine göz kulak olması için
soylarından gelen birini seçiyorlar. Otuzlu yıllarda, bilgin Théodore Monod,
kendisini Adrar’ın "eski kentler"ine, Chinguetti'ye, ama Ouadane
(Uadan), Tichitt (Tişit), Boutilimit (Butilimit), Tidjikia (Ticikça) ve
Oualara'ya (Ualata) da götüren kervan gezileri sırasında bu
"kütüphaneler"in varlığını keşfetmiş. Kaşif, çölün bu belleğine âşık
olmuş. Bu yarı göçebelere bağlanmış. Gizli geleneklerini keşfettiğinden her yıl
evlerine yeniden gelmiş. 13 Aralık 1998’de, doksandan fazla yaştayken, yeni
başlanan konuk defterini imzaladığı Ouadane’ın küçük yeni oteli Wadane
Agweidir’de konaklamış.
1989’dan
itibaren Unesco, dünyanın bütün müzelerinin düşlediği bu eski elyazmalarını
“insanlığın kültürel mirası” olarak sınıfladı. Moritanya toprakları üzerinde,
neredeyse hepsi Adrar’da korunmuş bu elyazmalarından kırk bin kadar mevcut.
İspanyol uzmanlar restore etmek amacıyla onların birkaçını Madrid’e götürmüş.
Japonlar birkaç tane bilgisayar bırakarak gelip gitmişler. İngilizler,
Almanlar, İtalyanlar, Fransızlar da gezip görmüşler. Önemli bir kısmı kumların
altında ya da klanların başkanlarının ceplerinde yok olup giden fonlar yeniden
verilmeye başlandı. Ve duyarlılık kendi yolunda devam etti.
Aileler
kütüphanelerini daha inançlı savundu, ve "koruyucular"ı işe canla
başla sarıldı. Tidjikja’nın çevresinde Tagant kütüphanelerinin bir envanterinin
masrafına Le Monde da ortak oldu.
Bay Ould
Dadi tarafından 1991’de kurulan, -o gün bugündür çöl yollarında sağlığını
bozan-, Ulusal Eski Kentleri Koruma Vakfı’nın talebi üzerine, Nouachort
(Nuakşot)’daki Moritanya Bilimsel Araştırma Enstitüsü (IMRS) 3600 yapıtı
şimdiden katalogladı. 2500 yapıtı mikrofilmle, 250’sini mikrofişlerle yeniden
çoğalttı. Arap dünyası, batı üniversiteleri ve kütüphaneleriyle uyumlu bir veri
tabanı oluşturulacak.
1993’de bir otomobil rallisi sırasında,
Fransa 3 televizyon kanalında muhabir Elice Lucet, Chinguetti ve Ouadane’daki
aileler tarafından davet edilmiş: "Bu çok şaşırttı. 'Dünya vatandaşı'
ifadesinin ne anlama geldiğini yeniden hissettim. Dilimiz ne olursa olsun,
kitap bizim tarihimiz, tarihimizin yok olup gitmesine izin veremeyiz."
Genç kadın, daha önce Tac Mahal ve Fnac’ın restorasyonunun sponsoru
Rhône-Poulenc Vakfı’nın desteğinden yararlanarak Çöl kütüphaneleri adında bir
dernek oluşturmaya girişmiş.
Kültür Bakanlığı kütüphaneler genel
müfettişi ve Unesco’nun da Moritanya’daki uzmanı olan Jean-Marie Arnoult’dan
ricada bulunuldu. Hepsinin arasındaki işbirliği etkisini gösterdi. Kasım
1996’da bir heyet, Chinguetti ve Ouadane’daki özel kütüphanelerin bir
envanterini yaptı -"yani, %90’ının ileri derecede kullanılmaz hale geldiği
3450 cilt". Ekim 1997'de bir uzman, "çölün koruyucuları"na bir
haftalık bir eğitim sağlamak üzere Chinguetti’ye gelmiş. Bu vesileyle,
koruyucular, değerli elyazmalarının böceklerden nasıl korunacağını ve zarar
görmeyi nasıl önleyeceklerini öğrenmişler. Ciltçiliğe ayrılan ikinci bir staj
bu ay, koruyucular ve kooperatifte geleneksel deri işlemede çalışan kadınlar
için düzenlenecek. Ortaöğretimde, ilgili bir bölüm açılmalı.
Elyazmalarını kurtarma adayları
sabırsızlıktan yerlerinde duramıyorlar. Ouadane’da (dün 3000, bugün 300 sakin)
Bay Abidin Sidi de öyle... Uzun ve zayıf, coşkulu bakışlı, çenesindeki zarifçe
kesilmiş sakalı ve beyaz gömleğiyle, soylu tavırlı bir çöl adamı bu.
Öğretmenmiş, daha sonra Ouadane’ın geçmişine kendini daha iyi adamak için
ertelediği mesleki eğitimine başlamış. Renkli bir Fransızcayla ve hızlı bir
tempoda, soluğu kesilircesine, saatlerce gidilen yoldan sonra varılan bu sade
ve çetin kasabanın zenginliklerini bir bir sıralıyor. Sağa sola kıvrılan bir
sürü uzun sokaklı, taşlarla kaplı çöle hakim bir tepenin üstünde bulunan
Ouadane, berkitilmiş bir taş yatağı. "İki dere arasında" ismi böyle. Ne var ki
su, yılda bir kez ve çok az akıyor. Küçük alanlarında, çocuklar, demir telden
ve tekerlek yerine geçen iki konserve kutusundan yapılan bir patineti
itiyorlar. Belli etmeksizin hoş bir tavlamayla meşgul olan yeniyetmelerse, grup
halinde dolaşıyorlar. Yüzyıllardır sahibi oldukları tuz yataklarında ailesinin
geçimini aramaya, kuzeye gitmiş yetişkin erkekler çok sayıda.
Abidin, elyazması sahiplerini bunları
törensel bir biçimde halılarının üstünde sergilemeye davet ederek
"kütüphane"den "kütüphane"ye dolaşıyor. Kendisi de yok olup
gitmekten kurtardığı kitaplarını sevgiyle gösteriyor. Her bir kitap için, yedi
ailenin her birini tanımlayan numaralar taşıyan ve özenle yazılmış bir etiketi
yapıştırdığı bir gömlek hazırlamış. Yetenekli esnaf Abidin’in kendisi de bir
bilgin. Odun kömürü mürekkebiyle yazılmış yazıları, kırmızıyla süslenmiş
başlıkları, "bir"incileri ve sonuncuları, sayfa kenarındaki yorumları, Kuran’ı
öven renkleri solmuş tezhipleri parmakla gösteriyor. "Şair melankolik
olmalı. Örneğin bu elyazmasında çok sevdiği peygamberiyle konuşmadan önce
yazar, otlaklar, güzel ev ve ölüp giden hayvanlardan geriye kalan peynirler,
baltayla yaralanmış ağaçlar için ağlıyor" diye açıklıyor Abidin. En çok sevdiği
kitabı, "Afrikalıların nazarlıklarına benzer" eski bir nazarlık sözlüğü.
Abidin konuşmasını sürdürüyor: "Halil’in Muhtasar’ının ilk yorumu burada
oldu, bilgin Aydoul Kasım burada doğdu."
Hicret’in 536. yılında (İ. S. 1142)
kurulan kent, aynı sokakta kırka yakın bilgini barındırmış. Ders verdikleri
evlerin kalıntılarını hâlâ görmek mümkün. Abidin, çöldeki yaşamdan kalan
eşyaları bizzat toplayıp sergilediği, kütüphaneyle yan yana bulunan bir müze
açmış. Bastonunun ucuyla gösterdiği geleneksel bir tulumu "Samsonite"
marka olarak niteleyerek biraz şaka yapıyor. Kendisi de "Chinguetti ve
Ouadane’ın eski kütüphanelerini üç yıllık acil koruma programını başlatma"
amacıyla 10 nisanda Ouadane’da bir basın konferansı düzenledi.
Günün serin saatlerinde çok geniş bir
avluda düzenlenen bu konferans için, gök mavisi renginde şatafatlı
gömlekleriyle halıların üstüne oturmuş yüz kadar erkek, canlı renklerde
tüllerle peçelenmiş yüz kadar kadının karşısında yer aldılar. Belediye başkanı,
senatör, bütün aile reisleri, ziyaretçilere yardımlarından dolayı teşekkür etti
ve elyazmalarının korunması ve onarılmasına yönelik bu tutarlı çabanın halkla
birlikte yapılmasını önerdi. Ouadane kenti, "gençlerin başkente gitmemesi
için" bundan bir canlanma bekliyor.
"Öngörülen iyileştirme ve kumun
altından çıkarma çalışmalarının yanında, kente yeniden bir ruh kazandırmak
uygun olur," diye cevaplıyor Jean-Marie Arnoult. "Bundan sorumlu
olacak olanlarsa elyazmalarıdır. Kitapların ve insanların buluşması
'kütüphane'yi oluşturuyor. Biri ya da öteki olmadan yer canlılık taşımaz.
Tarih, kitapların sayfalarına yazılmıştır; en küçük ayrıntılar, onların
yaşamlarında karşılaştıkları acıları dile getirir. Bu kitapları onaracağız.
Onarım adına uzun bir sürgün, bu kitaplar açısından çözümlerin en iyisi
olmayacak. Bize her şeyden önce, zamana, havaya, kötü kullanıma karşı onları
korumak için bir elyazmalarının bakımı eğitim programı başlatmak gerekiyor.
Başka bir şey yapmadan önce kataloglama, aşmamız gereken zor ve dar kapıdır.
Başladı bile. Daha sonra, bu kütüphanelerin bir araya toplanacağı şu evleri
bitirmemiz gerek. Zaman gerekecek. Zaman, bu mirasa ve taşıdığına oranla hiç
önemli değil."
Halka şeklinde doğrudan halıların üstüne
oturan davetliler için, karanlığın bastırdığı avludaki konferansı, koyun eti,
deve hörgücü, kuskus ve karamelalı hurmadan oluşan bir şölen izliyor. Utların
eşlik ettiği tek düze bir ezgi, tebelleş sesleri birbiri ardınca sıralıyor.
Kadınlar ve erkeklerin her biri sırayla dansediyorlar. Bu, yakında yeniden
görmeyi umdukları bu ziyaretçileri yolun kenarına kadar geçirmeden önceki
kutlamaydı. "Ouadane, Chinguetti'ye nazaran unutuldu," diye
üzülüyordu Abidin. "Bu doğru değil. Zenginlikleri, Moritanya’nın en nadir
bulunanları arasında."
Doğru, Chinguetti biraz daha ileri.
Zengin olmak için başkente gitmiş ailelerin oğullarının ve art arda gelen
belediye başkanlarının ortak çabalarına bağlı göreli refah bu mu? Belki de
yalnızca müslüman başkentin geçmişidir. Ortaöğretim okulu, sınıf açısından üç
sınıf artmış. Martta seçilen belediye başkanı Muhammed Ould Amara, çöplerin hep
birlikte toplanmasını kabul ettirmiş. Yirmi taneden altıncısı sayılan kentin en
önemli "kütüphane"si olan Ahl Habbot, eski kentin meydanında,
camiinin eteğinde açılıyor. 1150 elyazması, Brüksel’e yerleşmiş işadamı olan
bir mirasçının mülkiyetinde. Bu işadamı, çenesinde beyazlaşmış sakalı olan bir
yakınını, "koruyucu" seçmiş.
Yaşlı adam büyük bir ciddilikle
"kütüphane"nin girişinde ziyaretçileri karşılıyor. Demir bir
dolaptan, ceylan derisiyle ciltlenmiş, Moritanya'nın en eski elyazmasını,
hazinelerin arasından hazineyi özenle çıkarıyor. Başka dolaplar, başka zenginlikler,
tıpkı Peygamberin Mekke'deki mezarının iç süslemeleri, şair Ould Ragza’nın ve
bilgin Şeyh Ould Hammoni’nin yapıtları gibi. Kitaplardan biri Hicret’in 480.
yılına dek uzanıyor; bu hukukçu Abu Hilal Al-Askaro tarafından yazılan Kuran’ın
bir açıklaması (500 sayfa çok iyi korunmuş). Gezgin atalar bilgiye tutkunmuş ve
konakladıklarında satın alıyorlarmış.
1968 yılında, yüz yaşında ölen atası
Sidi Ahmed'in emrine uyan mirasçı Habott şimdilik hiçbir elyazmasının
çıkarılmasına izin vermiyor: "Bu kütüphane hep Chinguetti’de olsun ve
bilgiyi arayan herkese açık kalsın." Tavana havalandırma delikleri
açtırmış. Köşelere konan su dolu leğenler uygun bir nemlilik sağlıyor. Kimi
elyazmaları, bambu tüplerde rulo edilmiş. Hepsi kataloglanmış. Ancak artık bir
karar almak da gerekecek... Chinguetti'de "halk kütüphanesi" diye
söylenen bir ev, en iyi koruma koşullarıyla yeni onarılmış. Her ailenin orada
bir dolabı olacak.
DANIEL ROUARD
Fransızcadan
çeviren: Süheyla Sarı
Meraklısı için son bir not:
Umberto Eco ve Jean-Claude Carriere’in kitaplardan dem vuran uzun
söyleşisi “Kitaplardan
Kurtulabileceğinizi Sanmayın”da (Can Yay., 2010, Çev. Sosi Dolanoğlu)
Şingetti üzerine de küçük bir bölüm vardır. İki bilge ince bir perdeyle
örtülü atışmalarını bu konu üzerinden sürdürür. Carriere meydan okur gibi,
“Oraya gittin mi?” der Eco’ya. Sonrasında dönen muhabbeti ve Eco’nun cevabını
okumak için kitabı edinin. Benden bu kadar.
[Rouard’ın
(ya da yayıncının) yazıda kullandığı -tek- görsel buydu.]
|
2
yıl sonra gelen yeni not (Mayıs 06, 2020, Korona Günleri!):
"Oluşumunu
beğeni gösterisine, rastgele yapılan bağışlara ve karşılaşmalara borçlu olan
kütüphaneler vardır. Moritanya'nın ortasındaki Adrar çölünde yer alan
Chinguetti ve Ouadane vaha yerleşimleri bugün hâlâ varlıklarını baharat, tuz ve
kitap taşıyan hacı kervanlarının geçici heveslerine borçlu olan kaç asırlık
kütüphanelere ev sahip liği yapar. 15. yüzyıldan 18. yüzyıla dek bu şehirler
Mekke'ye gidiş yolunda zorunlu duraklama noktalarıydı. Yıllar boyunca ticaret
ya da güvenlik sebebiyle oraya bırakılan kitaplar -Granada ile Bağdat'ın,
Kahire ile Meknés'in, Córdoba ile Byzantion'un ünlü Kuran okullarında yazılmış
eserler içeren hazineler- şimdi birkaç seçkin ailenin evinde saklanıyor.
Örneğin, 18. yüzyılın altın çağında iki camii ve yirmi beş binlik nüfusuyla
övünen Chinguetti'de bugün kalan üç bin kişi arasından beş altı ailenin evinde
meraklı okurlar için astronomiden, sosyolojiye, Kuran yorumlarından, tıbba ve
şiire kadar çeşitli konularda on bini aşkın kitap bulunuyor. Bunların çoğu
gezgin bilginlerden ödünç alınmış ve bu okuryazar şehirlerdeki kütüphaneciler
tarafından kopya edilmiş; bazen de tersi yaşanmış, buraya gelen öğrenciler
kutüphanenin raflarını dolduran kitaplardan birinin kopyasını çıkarmaya
aylarını harcamışlar.
15.
yüzyılın başlarında karnı zil çalan, paçavralar içinde şehir kapılarında
görülmüş bir dilencinin öyküsü anlatılır Ouadane’da. Onu camiye almışlar,
karnını doyurup giydirmişlerdi, ama adını da doğduğu şehri de öğrenmeyi başaran
olmamıştı. Adamın bir tek Ouadane’daki kitaplar arasında saatler geçirmeye, çıt
çıkarmadan okumaya önem verdiği anlaşılıyordu. Bu tuhaf davranışını sürdürdüğü
birkaç ayın sonunda imamın sabrı taşmış, dilenciye, ”Bilgisini kendine
saklayan kimse Cennet’in Kapılarından içeriye alınmayacaktır diye yazar,” demişti
”Her okur bir kitabın ömründe bir bölümden başka bir şey değil, eğer
bilgisini başkalarına aktarmazsa, bunun o kitabı diri diri gömülmeye mahkûm
etmekten farkı yok. Sana iyi hizmet eden kitapların kaderi bu olsun ister
misin?" Bunu duyan adam ağzını açtığı gibi gözünün önünde duran kutsal
metni uzun uzadıya ve fevkalâde yorumladı. İmam ziyaretçisinin dünyanın
ağırlığı karşısında umudunu yitirmiş ve öğrenimin gerçekten üstün tutulduğu bir
yere gelene kadar dilini tutmaya ant içmiş ünlü bir bilge olduğunu
anlamıştı."
Alberto
Manguel, Geceleyin Kütüphane, sy. 148-9, YKY, 2008.
Yorumlar
Yorum Gönder