1.
Dinleyici alışkanlıkları, medyanın sığlığı ya da neyin “iş
yapıp” neyin yapmayacağını çok iyi bilen ama nedense batmaktan kurtulamayan
yapımcıların yatırım tercihleri gibi unsurlar nedeniyle hak ettiği dinleyici
sayısına ulaşamamış albümlerle doludur popüler müzik tarihi.
Özellikle ana akım dışında kalan sanatçıların büyük emek ve
harcama sonunda ortaya çıkardığı yapıt, post-prodüksiyon yetersizliklerinden
raflara ulaşamazdı. Ulaşmayı başaranlar ise arka sıralarda tozlanırdı (Geçmiş
zaman kipindeyim; zira artık raf falan da kalmadı, bir “tık”la hırsızlık
dönemindeyiz şimdi).
Ama şu var ki, müzik tarihinde bu tür albümlerin yerleri çok
ağırdır. “Trend” olamasalar da, sessiz sedasız işlerini yapıp üretildikleri
coğrafyanın müzik kültürüne saygıdeğer katkılarda bulunarak kadirşinas
dinleyicilerin belleklerine çekilirler.
Ben de buradan hareketle bu hafta, güzelliği nar gibi içinde
kalmış albümleri yazmaya niyetlendim (Bu kez sadece yerli yapımlar, kısmetse
bir başka yazıda memleket dışına el atarım). Ama evin dört bir yanına yayılmış
arşivimi tarayınca öyle işler geldi ki elime, hadise bu haftayla kalmayacak.
Kimi kaset, kimi plak, kimi CD... 30’a yakın albüm seçtim. Seri yazı da olsa,
bunlardan ancak bazılarını paylaşabileceğim. Başlıyorum...
» Murat Özyüksel * Bir Çiçek Yılı Sonra: Prof. Murat Özyüksel, İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi olduğum dönemde dersinden bir türlü geçemediğim siyasal tarih hocamdı. Oturup rock muhabbetleri yapar, ertesi hafta girdiğim finalde çakardım. Ne ben ona “Hocam alttan bir tek sizin dersiniz kaldı” dedim ne de o bana “bizim çocuk” kıyağı yaptı. Ne güzel... Ben bilmem kaçıncı finalde dersi verdim, bu da bana güzel bir anı olarak kaldı.
Konuya döneyim... 1994 yılında çıkan Bir Çiçek Yılı
Sonra, gitarın olmadığı bir rock albümüdür. Kısıtlı olanaklar yüzünden tüm
enstrümanları, usta müzisyen Ercüment Vural klavyeli
çalgılarla canlandırmıştı. Ama orkestrasyon ve Özyüksel’in şiirler üzerine
yaptığı besteler öyle güzeldir ki, bu insanı rahatsız etmez. Yorumcu
olarak Teoman, Aslı Omağ, Ercüment Vural, Selin
Gülün veAli Erenus’un yer aldığı albümde Lavinya, Yağmurlara
Söyle, Harbe Giden Sarı Saçlı Çocuk vePembe Karanfilli
Kız olağanüstü şarkılardır. Murat Hoca daha sonra Işığın
Yansıması adlı grubuyla sağlam rock albümlerine imza attı. Ama bu ilk
yapıtın yeri benim için ayrıdır. Mutlaka bulun ve arşivinize ekleyin.
» Ahmet Sinan Hatipoğlu * Musiki: Galatasaray Lisesi’nin yanında bir kasetçi vardı. Bir gün o yarı açık mekânın müzik eksperi sahibine “Ahmet Sinan Hatipoğlu’nun albümü var mı” diye sormuş, “Öyle bir şarkıcı yok ki” karşılığını almıştım. İşte bu yüzden Musiki, konuya cuk oturan bir albümdür. Hatipoğlu’nun “Anatolian new age” olarak sunduğu 1993 tarihli yapım enfes bir sound’a, sade ama çok etkileyici düzenlemelere ve birbirinden güçlü bestelere sahiptir. Kendi atölyesinde kaydettiği bu muhteşem albümden sonra sanatçı, Handan İpekçi’nin Babam Askerde adlı filminin müziğine imza attı. Ama ne yazık ki başka bir albüm çıkarmadı.
» YUHU * Hazar Sahilinde: Bu coğrafyada yapılmış, tüm zamanların en iyi 10 rock albümünden biridir bu. Aslında YUHU bir Azeri grubu; ama Hazar Sahilinde Uzelli Plakçılık prodüksiyonudur. Ekip 90’lı yıllarda Beyoğlu barlarında performans sergiliyordu. Tiplerine baksanız “rock’çı” demezdiniz. Lakin çalgılarını ellerine alıp da müziğe başladıklarında neye uğradığınızı şaşırırdınız. Tam anlamıyla bir virtüöz olan Namık Nagdaliyev’in gitarı, Cesur Nemetov’un güçlü vokali ve zımba gibi şarkılarıyla müthişti YUHU. 1993 tarihli Hazar Sahilinde’de her parça çok güzeldir ama Şer bir başka güzeldir. Sonrasında iki albüm daha yapan grup maalesef 1999 yılında dağıldı.
» Ömer Özgeç * Nerde Yatmalı: 1986’da Sevgilerde adlı albümü çıkaran Ömer
Özgeç’in 1989 tarihliNerde Yatmalı’sı arşivimin en değerli
parçalarındandır. Şiirler üzerine yaptığı besteleri kendine has yorumuyla
söyleyen sanatçının bu yapımda yer alan 14 nefis eserinden özellikle Sarılıp
Yatmak benim başucu şarkılarımdandır. Nâzım Hikmet’in bu
rubaisi ancak bu kadar güzel bestelenebilirdi. Güzel şiirler için güzel
melodiler üretmeye devam eden Ömer Özgeç, yakın dönemde yaptığı Silivri’de ile
kalbimi bir kez daha fethetmiştir.
30.10.2013, Taraf
2.
Geçen haftaki uzunca girizgâhta “Trend olamasalar da, sessiz
sedasız işlerini yapıp üretildikleri coğrafyanın müzik kültürüne saygıdeğer
katkılarda bulunarak kadirşinas dinleyicilerin belleklerine çekilirler” diye
bahsettiğim albümleri anlatmaya devam ediyorum...
» Hardal * Nereden Nereye!: Türk rock tarihinde kendisine ayrılmış birkaç sayfadan çok daha fazlasını hak eden sağlam bir gruptur Hardal. Aranjman modasının devam ettiği, ana akımın dışında kalanların Anadolu pop ya da protest türünde plaklar çıkardığı bir dönemde katıksız rock yaparak zor ve farklı bir yolu seçmiştir. 1976’da kurulan grup iki yıl sonra Aydın B. Şencan, Cahit Kukul, Sedat Avcı, Şükrü Yüksel ve Özkan Turgay’lı kadrosuyla Nasıl Ne Zaman’ı çıkarır. Çok güzel bir albüm olmakla birlikte benim favorim; 80’lerin başındaki o karanlık zamanlarda, müzik üretiminin neredeyse durduğu bir dönemde yayınladıkları Nereden Nereye!’dir. 1982 tarihli albüm müthiş bestelere, harika kompozisyonlara ve kusursuz stüdyo performansına sahiptir. Yapımdaki Babalar Küçük Oğullarına Söylesin Diye, Sen Olmasaydın, Uyandı, Bırak Beni ve Beni Anlayamazsın adlı olağanüstü şarkıları hâlâ büyük bir keyifle dinlerim.
» Kumdan Kaleler * Denize Doğru: “İstanbul dolaylarından rock” yapan Kumdan Kaleler tek albümlük bir efsanedir. Beste ve sözlerinde ağırlıkla Tuna Kiremitçi’nin imzası olan Denize Doğru’daki her şarkı çok güzeldir. Ama Ataol Behramoğlu’nun aynı adlı şiiri üzerine bestelenen Bu Aşk Burada Biter, Sana Dair, Harfin, Evde Yoklar, Koru Beni, Senden Kalan Her Şey ve Ateş Olsammuhteşemdir. Ekip, Attila İlhan’ın O Vahim Orospu adlı şiirine de harika bir beste yapmıştı ama şarkı telif sorunları yüzünden albümde yer almamıştı. O ezgiyi Tuna Kiremitçi yıllar sonra çıkan solo albümünde farklı sözlerle kullandı. Yeri gelmişken... O albüm de, yani 2007 tarihli Kendi Hâlinde de enfestir. Dal Rüzgârı Affeder, Birden Geldin Aklıma, Mucize, Şairin Şarkısı ve Hayallerin Neydi gibi çok güçlü şarkılar içerir. “Yazar” kimliğiyle katıldığı bir programda Kiremitçi, müzikten “Çok isteyip de başarılı olamadığım bir alan” diye bahsetmişti. Kendisine haksızlık ediyor. Çünkü çok iyi bir besteci ve söz yazarı o.
» Hüsnü Arkan * Bir Yalnızlık Ezgisi: Hüsnü Arkan’ı “Ezginin Günlüğü’nün solisti” olarak tanırsınız. Usta işi besteleri, sözleri ve kendine has yorumuyla, Ezginin Günlüğü’nün ikinci dönemindeNadir Göktürk ile birlikte grubun iki beyninden biri olmuştu. Ama öncesi de var: Arkan ekibe katılmadan yıllar önce çok güzel ve çoğu müzikseverce ıskalanmış bir albüm yapmıştı...
Kesinleşen cezası nedeniyle 1985’te yurtdışına çıkan ve
yıllarca ülkesinden uzak kalan Arkan, 1990’daŞanar Yurdatapan yönetiminde
ilk solo albümü olan Bir Yalnızlık Ezgisi’ne imza atmıştı. Tüm
besteleri Arkan’a ait olan yapımda sanatçı kendi şarkı sözlerinin yanında Nâzım
Hikmet, Can Yücel, Ülkü Tamer, Muzaffer
Erdost ve Louis Aragon’un dizelerine yer vermişti. Albümün
açılış parçası olan Hikâyemiz çok çarpıcıdır... Ezginin
Günlüğü döneminde Destur grubuyla Deli Bu Dünya,
sonrasında Solo ve Yalnız Değiliz adlı
albümleri çıkaran Arkan, Gezi Direnişi için yaptığı Eğilinile bir
kez daha kalplerimizi fethetti.
» Devil * Devil: Türkçe sözlü heavy metal’in duayenidir Devil. Sabahattin Taşdöğen, Ercan Birol, Nizamettin Taşdöğen, Gazanfer ‘Gasko’ Vatansever, Nejat Tekdal ve Tuncer Taşdöğen’den (ki kendisi bir dönem Taraf’ta çalışmıştı) oluşan grup muhteşem konserlere imza attıktan sonra 1987’de kendi adını taşıyan albümü çıkardı. Rüya, Neden Duruyorsun, Kâbus, Şaban veYalnızım gibi çok güzel şarkılar içeren yapım miksaj tercihleri nedeniyle grubun gerçek ses örgüsünü yansıtmasa da, rock külliyatımızdaki saygın yerini almıştır... Devil’in gitaristi Ercan Birol 2003 yılında aramızdan ayrıldı. Nice müzik muhabbeti yaptığımız güzel insan, yetenekli müzisyen Ercan’ı rahmetle anıyorum.
06.11.2013, Taraf
3.
Alan sarfiyatı olmasın diye sunum yapmadan ve çıkan kısmın özetini vermeden, direkt serinin son bölümüne giriyorum...
» Nur Yoldaş * Sultan-ı Yegâh: Yaşı 40’ın üzerinde olanlar bu albümü mutlaka bilir. Tek kanal döneminde albümdeki şarkılar sık sık ekrana gelirdi. Sultan-ı Yegâh popüler müzik tarihimizin en büyük eserlerindendir. Münzevi bir hayatı seçen büyük usta Ergüder Yoldaş’ın bestecilik ve kompozitörlükteki dehasını, Türk müziği makamlarını temel alarak Batı müziği armonisi eşliğinde sergilediği bir başyapıttır. Attila İlhan’ın “Benim şiirlerimden yapılan en sevdiğim şarkı” diye bahsettiği Sultan-ı Yegâh (adını, makamından alır) ile Saki (Nihavent) ve Mihrimah (Muhayyer Kürdi) yapımın bilinen şarkılarıdır ama diğer yedi parça da birbirinden güzeldir. Muhteşem bir müzisyen kadrosuyla kaydedilen ve 1981’de basılan albüm, Beyoğlu Metropol Müzik tarafından 1998 yılında tekrar yayınlanmıştı.
Ergüder Yoldaş sadece ayrı bir yazının değil kalınca bir
kitabın konusu olacak bir müzisyen, müzik düşünürü ve isyankârdır... Aylar önce
onunla ilgili yaptığım çalışma için Büyükada’da geçirdiği döneme dair bilgi
almak üzere Adalar Belediyesi’nin Basın Yayın Bürosu’nu aramıştım. Karşıma
çıkan yetkili kendisinin hâlâ adada olup olmadığını bilmiyordu ama sağolsun
yardımcı oldu. Soruşturup döneceğini söyledi. Birkaç gün sonra aradı ve “Araştırdım!
Ergüder Yoldaş, Muzaffer Kuşhan’ın sağlık merkezine gitmiş” dedi. Ben de
bunun 18 yıl önce olduğunu ve sanatçının bir ay sonra adaya döndüğünü, tekrar
ayrılana kadar Büyükada’da geçirdiği dönemle ilgili bilgi rica ettiğimi
söyledim. Bir kez daha araştırıp beni arayacağını söyledi, aramadı... Bunu
anlatmak istedim. Memlekette gerçek sanatçılara verilen değere, duygusal
belleğimizin zayıflığına bir örnektir. Ustayı daha detaylı bir çalışmada
anlatmak üzere bölümü burada nihayetlendireyim.
» Erdal Kızılçay * Fahrünisa: İşte yine “Akortsuz”luk bir vaka: Erdal Kızılçay’ın Türkçe Vikipedi’de sayfası yok, İngilizce Vikipedi’de var. David Bowie, Iggy Pop, Tina Turner, Freddie Mercury gibi uluslararası yıldızlarla çalışmış sanatçının değerini biz bilmesek de eloğlu biliyor. Pek çok enstrümanı virtüözlük düzeyinde çalan ve buna ek olarak besteci, aranjör ve söz yazarı kimliğiyle tek başına bir grup olan sanatçıyı layıkıyla anlatmak için ayrı bir yazı kaleme almak lazım. Biz şimdilik onun ilk solo albümüne bakalım... Kızılçay’ın, annesine ithaf ettiği Fahrünisa 1996 yılında çıktı. Pop-rock ve Anadolu rock tarzlarının hâkim olduğu bu güçlü albümdeki parçaların besteleri ve biri haricinde sözleri usta müzisyene ait. Tüm enstrümanları Kızılçay’ın çaldığı Fahrünisa’da Köprü Altı, Gel, Çok Zor ve Yallah nefis şarkılar. Sanatçı, Yallah’ı yıllar öncesinde David Bowie için bestelediğini ama o dönemde kaydetme fırsatı bulamadıklarını söylemişti.
» Deniz Türkali * Şehvet : Bu albüm insana “Deniz Türkali neden sadece oyuncu ya da Vedat Türkali’nin kızı ve rahmetli Atıf Yılmaz’ın eşi olarak tanınır” dedirtir. Zira 1991 yılında yayınlanan Şehvet’te müthiş bir yorumculuk performansı sergilemiştir kendisi. Orijinali, Mike Oldfield’ın kardeşi Sally Oldfield’a ait olan muhteşem Buzlu Sular’da ise aşmıştır. Sözleri Yıldırım Türker’e ait olan bu parçanın dışında Güz, Ekmek ve Güller, İmzasız El Yazıları, Kutucuklar ve Kırların Kötü Çocukları olağanüstü şarkılardır. Bulup dinlemelisiniz.
» Whisky * Babaanne: Türkçe sözlü ilk heavy metal albümü olması dışında benim için bir özelliği daha var Babaanne’nin: Ulusal bir dergide çıkan ilk yazım bu albüm için yaptığım kritikti. 15 yaşındaydım... Efsanevi Hey Dergisi editörleri, çizgili dosya kâğıdına yazıp gönderdiğim metni beğenmiş ve dergiye koymuştu. Bu bana cesaret verdi; başka yazılar gönderdim, onları da yayımladılar. Sonrasında da kalemi, klavyeyi hiç bırakmadım... Dolayısıyla bu albüm benim için bir dönüm noktası olmuştur.
1993 yılında beyin kanaması sonucu hayata veda eden Kamil
Özaydın’ın 1979’da kurduğu Whisky, 80’li yıllarda Devil ile
birlikte Türk rock müziğine yön veren iki önemli ekipten biriydi.
Yetenekli müzisyen Özaydın’ın değişik dönemlerde davul, basgitar
ve gitar çaldığı grup Babaanne’nin kayıtlarını 1983’te bitirir.
Lakin düğün salonlarında çalışarak kazandıkları para, stüdyoya olan borçlarını
kapatmaya yetmez ve bandı alamazlar. Kayıtları sadece iki günde bitirilen
albüm, üç yıllık çabanın ardından 1986’da çıkar. Babaanne’de
basgitarı Kamil Özaydın, gitarı Serdar Çokuslu, davulu Filip
Sümbülkaya çalmıştır. Vokallerde ise yine Çokuslu vardır. Bu dönemde
grup, o korkunç denetimden geçerek TRT ekranında boy gösterir;
lakin “Whisky” yetkililerce sakıncalı bulunduğu için Yüzde Yüzadıyla
katılırlar programlara. Bak Biz Genciz, Rüşvet, Yokluk ve Kendine
Hoş Geldin gibi güzel şarkılar barındırsa da Babaanne esas
olarak popüler müziğimizde farklı bir kulvar açmış olmasıyla çok önemlidir.
13.11.2013, Taraf
tore.hakan@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder