Yunanlar ve Romalılar dünyanın dört evresini
altın, gümüş, bronz ve demir çağları diye sıralarken Thomas Love Peacock bu
sıralamayı şiirin dünyasına başka türlü uyarlar.
Peacock’a göre,
evren gibi şiirin de dört evresi vardır, fakat daha farklı bir sıralama ile:
ilki demir çağı, ikinci sırada altın çağ, üçte gümüş ve son olarak da tunç.
İlk
çağ olan demir çağı, kaba saba ozanların, yazılı edebiyat henüz yokken,
kabile şeflerini sömürmek için kullandıkları şarkımsı şeylerin üretildiği
çağdır.
Altın
devrin tek bahis konusu Homeros'tur.
Gümüş
çağda ise medenî insanın şiiri iki türde eser vermektedir: taklidî ya da özgün.
Taklidî şiire örnek olarak Vergilius'un eserlerini gösterir ve özgün şiirlerin
de hiciv ve mizah içeren eserler olduğunu söyler ki zikrettiği dönem (olan İsa’dan
önce birinci yüzyıl) için hiciv ve mizahın şiire konu olması eskiye nazaran
yeni bir soluktur.
Dördüncü
dönem olarak nitelediği tunç devrinde ise düşüncelerin,
olayların, hislerin etraflıca ortaya konduğu şiirlerin yazıldığını
düşünmektedir.
Yine
Peacock'a göre, insanlık medeniyet denilen şeye ulaştıkça şiire olan
ihtiyaçları azaldığından şairlerin üzerinde bulunan 'görev', devlet adamları ve
filozoflara geçmektedir.
İnsanın
medeniyete ulaştığını varsaydığı dönemi tunç devri olarak niteleyen Peacock,
şairi de medenileşmiş toplumun yarı-barbar insanı olarak görmektedir.
---
[Kaynak:
Şiirin Bir Savunması, Percy Bysshe Shelley, Çev. (ve Akt.) Bünyamin Kasap, Şule
Yay., 2011]
*
İyi-hoş
da,
“Efendi
efendi ayakta durmaya çabalarken, bak bu bir yarı-barbarlık da ne oluyor?”, Peacock beyefendi! Bir şiirin izini süreceği zaman işe ‘bakır
çağı’ndan başlayanları üzdünüz. Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıları…
Yorumlar
Yorum Gönder