Ana içeriğe atla

3 Film: Güvercin Hırsızları, Görülmüştür ve Borç

  

Osman Nail Doğan'ın Güvercin Hırsızları’na (2018) dair bir Bressonzede olarak söyleyeceklerim var. Bir kişi dışında (o da süper aktör Gökhan Yıkılkan!) tamamı 'amatör oyuncular'dan (ya da Bresson'un deyişiyle 'modellerden') oluşan bir kadro kurmuş yönetmen. İsmail (adıyla müsemma bir kurban) isimli küçük çocuğun yüzünü ne zaman perdede görsem ilahi bir mesajla karşılaşmış gibi yerimden doğrulmak isteği duydum! Tarifi güç bir deneyimdi benim için; bir yüze ne kadar uzun bakılabilirse o kadar uzun bakma isteği… Handiyse Zeki Demirkubuz'un Bozkır (2019) filminde yaşadığını söylediği ile aynı: biraz daha sürse, Çehov'un dediği gibi, neredeyse neden yaşadığımı anlayacaktım. (Benimki şaka değil ama Demirkubuz film kamusundan intikam almak amacıyla Bozkır’a bu denli abandı! Kesinlikle büyük bir şakaydı yaptığı ama buna ne kadar gülebiliriz?) Osman Nail Doğan'ın yakın geleceğin en büyük yönetmenlerinden biri olacağını düşünüyordum ama o gidip ahmaklar için ahmakça bir dizi çekti… Neyse, bu başka bahis.
Güvercin Hırsızları’nın neredeyse tamamı Yozgat’ın Sorgun ilçesinde geçiyor ama bence en şiirsel sahnesi, Sarıkaya'da mûkim tarihi Roma Hamamı'nda geçen bölümdü. Çok güzeldi, uzun uzun düşünülesiydi...
Filme dair biraz da reelpolitik: Çapanoğlu (ya da Yozgat) isyanından sonra devletçe ban'lanmış, Özallı yıllara kadar büyükçe bir köy olarak kalmış, dönemin bakanlarından Lütfullah Kayalar marifetiyle bu talihsizlikten küçük bir çıkış yolu bulan Yozgat’tan bugün itibariyle iki sıkı yönetmen sayabiliyorum ben: Mahmut Fazıl Coşkun ve Osman Nail Doğan. Başka hangi Anadolu şehrinde var bu imkân, sorarım? Bu inkişaf, aklıma 19. Yüzyıl Rus yazınını getiriyor! İki step de bir zamanlar 'ölü can'dı, bakarsın sonraları çelebi…


Serhat Karaaslan’ın Görülmüştür (2019) filmi ile ilgili çok iyi gözlem ve yorumlar var, meraklısı bulup okumuştur... Bence bütün bunlara ek olarak süper bir "memur filmi"ydi. Yaşadığımız günlerin büyük trajedilerinden, sosyal buhranlarından biri de eğitimli genç sınıfın hayat gailesinde gönülsüzce seçtiği meslekler ve işiyle idealleri arasında yaşadığı bocalamalar... Sırf bu gözle bile izlense büyük keyif alınacak bir film Görülmüştür. Çoğu insanın bu filmi, "ulan dur artık, n'apıyorsun, memurluğun yanacak" gibi bir yürek çarpıntısıyla izlediğine, izleyeceğine eminim! İşin trajedisi de burada zaten.


Vuslat Saraçoğlu bir söyleşisinde ilk filmi Borç (2018) için, "İnsanların çenesini yoran bir film oldu!" diyor. Bu sözden irite oldum ama şu kadarını söyleyeyim: konu "iyilik" olunca ağzı olanın konuşması kaçınılmaz… Misal, Erich Fromm, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı isimli kitabında şöyle yazmış: "İyilik, varlığımızı özümüze gittikçe daha çok yaklaşacak biçimde değiştirmek demektir; kötülük de varlıkla öz arasında gittikçe büyüyen bir yabancılaşma yaratmaktır. İnsan yaşama karşı ilgisini yitirmişse iyiliği seçebileceğini ummamalıdır artık."
Çevremde -henüz- kimseye bahsetmedim bu filmden. Yine de aylardır hiç çıkmıyor aklımdan. "Aklım Fikrim Hep Sende" şarkısını gâh Erdem Ergün'den dinliyorum gâh Aybala Sunat'tan: "Çok sözlerim az gelir."
 
İyilik: içimizde bir yara.
İyilik: labirentin çıkışı.
İyilik: road to hell!
 
  
 
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka