“hiçbir şey dememiştir benden söz eden biri”
(Radyolu Kahve'den; "Hüdayinabit", Profil Yay. sy. 81)
Cins bir şair Süleyman Çobanoğlu. Şiiriyle 'en dikmen kayalarda' gezinen özgün ve cesur biri. Hece ölçüsüne bunca gür bir sesi nasıl yediriyor her seferinde hayret ediyorum. Tamgalar'daki "Çürük Çağ" bölümü bana şairin kim olduğunu, şiirin ne işe yaradığını bir kez daha hatırlattı. Yaşadığımız günlerin tarihi yazılırken referans verilecek şiirlerden yalnızca ikisi: Madenciyi Tekmele! ve Sen Aslında.
Şiirler Çağla için yazdığı kısa biyografide, "Bir yaşımda kaybettiğim annemin eksiğini, bir lütuf kapattı: Dedem." diyor Çobanoğlu. Bir şiirinde dedesi üzerinden o eski çağın insanlarını şöyle anıyor:
“uzak dedelerden bazı bir hayâl:
rey verirken bile estağfurullah”
[‘Dede’ imgesi ve bizatihi kendisi çok sevdiğim bir konu. Türk edebiyatında bunu en güzel işlemiş isim bence Onat Kutlar'dır, İshak ile (1959). Bir ölçüde de Rasim Özdenören, Hastalar ve Işıklar’da (1967). İkisi de ilk kitap!]
Geleneğe yaslanışı onu bir yanıyla Yunus Emre'ye, bir yanıyla Karacaoğlan'a yakın kılıyor. Modernde ise bu tezat kendisini Necatigil ve İsmet Özel olarak sunuyor. Buna rağmen, bir gün onun hakkında daha uzun bir yazı yazabilirsem başlığı şöyle olacak: "Süleyman Çobanoğlu: Aşk Şiirlerinin Unutulmaz Şairi".
Hakkında ne dense eksik kalır, sözün fazlası ise şiiri yorar.
“seni de dedim dünya kuyulara atalar
saçılsın ağuşundan hem Kenan hem Elaziz
böyle dürüp kendimi dedim ki adam adam
bildiğin şeyi ısır bilmediğin şeyi öp”
(Sabaha Eren'den; "Hüdayinabit", Profil Yay. sy. 92)
Yorumlar
Yorum Gönder