Ana içeriğe atla

Yeryüzüne İndirilmiş Gölgeler ve Monna Rosa

 

Yeryüzüne İndirilmiş Gölgelerden önce Rossetti’yi yalnızca bir ressam olarak biliyordum. Aynı zamanda şair ve çevirmenmiş de. (Boccaccio'dan çeviriler yapmış.) Ressam şairler (ya da şair ressamların) sayısı az değildir ama Rossetti'yi ayrıksı kılan kendi tablolarının şiirini yazması (ya da şiirlerinin tablosunu yapması!).
 
Kitabı hazırlayanların Rossetti'yi tanıtıcı üç farklı metininden sonra ressamın tabloları şiirleriyle birlikte sunuluyor. Sonrasında sanat tarihçisi Simge Özer Pınarbaşı'nın tablo ve şiirlerde kullanılan simgeleri açık ettiği harika metinlerini okuyoruz. Bence kitabın en özgün yanı da bu.
Resim bütün sanatların kaynağıdır. Şiir ise bu kaynağın en yüce kolu... Böylesi zengin içerikte bir kitabın daha iyi bir edisyonu hak ettiğini düşünüyorum. Saygın şair, çevirmen ve akademisyen Volkan Hacıoğlu'nun elinden çıkma her şeyi okurum. Artshop Yayınları'na rağmen okurum! (Neyse ki artık bu yayıneviyle çalışmayacakmış.)
~
Rossetti demişken, onun Monna Rosa (1867) resmini de paylaşmak istiyorum. Sezai Karakoç’un Monna Rosa kitabı/şiiri ve Muazzez Akkaya’sı ile birlikte! Türk edebiyatının en büyük aşk şiirlerinden birinin ilhamını bu resimden aldığı çok açık. 
Monna Rosa, siyah güller, ak güller…

Dante Gabriel Rossetti - Monna Rosa (1867)


Muazzez Akkaya





[Bu da edebiyat tarihine başka bir katkımdı!..]



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Muallakat ve Şairleri: Bir elin ağza gidişi gibi...

Etel Adnan Muallakat ( muallakāt) , câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen addır. (Hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dâhil edildiği ve sayılarının kaç olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.) Sözlükte,  “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakat “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Rivayete göre muallakat, câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilmiş, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılmıştır. Muallakat şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr ’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa