Ana içeriğe atla

Sue Lyon’un Eksik Kalmış Hikâyesi


Stanley Kubrick'in çektiği 1962 yapımı Lolita filminde izleyiciyi cezbeden bir oyunculuğu ve tuhaf bir ‘karizması’ vardır Sue Lyon’un.

İnsan,  filmi bitirir bitirmez oyuncu ile ilgili bilgi toplama ihtiyacı hissediyor. Ve bu iş ne yazık ki oldukça çabuk bitiyor!

20. yüzyılın en büyük yazarlarından Vladimir Nabokov’un kült romanından uyarlanan bir film Lolita, malûmunuz. Yazar filmin ilk-etap senaryo ekibinde de yer alıyor. Ama sonrasında başgösteren kimi büyük anlaşmazlıklar sonucunda filmden çekiliyor.
(Sonraki yıllarda Kubrick’in filmi için “Kendi alanında önemli bir film olabilir ama yönetmenin çektiği filmin romanımla bir ilgisi yok” bile demiştir.)

Neyse…
1941 yılında doğuyor Lyon.
Profesyonel oyunculuk kariyerine 1959 yılında, yani daha on sekiz yaşında iken bir TV dizisiyle başlıyor. 62'de ise Lolita'da rol alıyor –Lolita rolünde!

Sonraki yıllarda adı sanı pek duyulmamış bazı filmlerde rol alıyor.
Dr. Humbert'in lânetine uğramışçasına ‘çalkantılı’ bir hayatı oluyor.
Defalarca evlenip boşanıyor…

1980 yılından sonra bilinir tek iş yapmıyor.
Google'ın görseller seçeneğinde otuz yıldan önce çekilmiş bir fotoğrafına rastlayamıyor insan.
Ne kötü!

Bilemiyorum, Lyon’un ‘eksik kalmış hikâyesinden’ gereğinden fazla etkilenmiş olabilirim.

Lafı bir şiirle bağlayalım:

“Üzerimizdeki ağaçtan sarkıyordu saçların,
ama sen yoktun.
Biz dünyaydık sanki, sense büyük kapının
önünde bir çalılık.”

(Paul Celan
Bütün Bir Hayat,
 çev.: Ahmet Cemal)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ergin Altay ile Rusçadan Türkçeye Çeviriler Üzerine Bir Röportaj / M. Milât Özçelik

Ergin Altay 1937'de Edirne'de doğdu. Babasının devlet memuru olması nedeniyle çocukluğu Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçti. 1953''te Kuleli Askeri Lisesi'ne girdi. Orada kendi isteğiyle yabancı dil olarak Rusça'yı seçti. 1956'da DTCF Rusça bölümünden mezun oldu. Askeri Lise'de Rusça öğretmenliği yanında Rusça'dan Türkçe'ye çeviri ile ilgilenmeye başladı. İlk çevirisi Yusuf  Ziya Ortaç'ın  "Akbaba"  dergisinde yayınlanan Zoşçenko'dan bir öyküdür. Daha sonraları özellikle Dostoyevski ve Tolstoy başta olmak üzere çeviriler yaptı. Puşkin, Gogol, Çehov, Gonçarov, Lermontov, Gorki, Bulgakov, Turgenyev çevirdiği diğer yazarlardandır. Mesleğini günümüzde de sürdürmektedir.  * Rusçadan Türkçeye çok sayıda kitap çevirdiniz. Neredeyse tüm klasik Rus edebiyatını sizin çevirilerinizden okumak mümkün. Rusça’dan Türkçe'ye yaptığınız çeviriler için neler söylemek istersiniz? Mütemadiyen karşı karşıya kaldığınız so

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Muallakat ve Şairleri: Bir elin ağza gidişi gibi...

Etel Adnan Muallakat ( muallakāt) , câhiliye döneminde yedi (veya on) şaire ait seçkin kaside koleksiyonuna verilen addır. (Hangi şairlerin şiirlerinin bu derlemeye dâhil edildiği ve sayılarının kaç olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır.) Sözlükte,  “bir şeyi diğeriyle irtibatlandırmak, bir şeyle ilgilenip onu beğenmek ve sevmek” anlamındaki alak (alâka) kökünden türeyen muallaka kelimesinin çoğulu olan muallakat “beğenildiği için herkesin görebileceği bir yere asılan, sergilenen şiirler” demektir. Rivayete göre muallakat, câhiliye devri Arap yarımadasının çeşitli yörelerinde kurulan Ukâz vb. panayırlarda düzenlenen şiir yarışmalarında eleştiri süzgecinden geçerek seçilmiş, keten bezinden yapılmış tomarlara altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılmıştır. Muallakat şairlerinin en eskisi, milâdî VI. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı kabul edilen İmruülkays b. Hucr ’dur. Diğerleri bu asrın ikinci yarısında hayat sürmüştür. Bunlardan sadece Lebîd b. Rebîa