Rus asıllı Yahudi bir sanatçı Marc
Chagall.
Rusya'dan sürgüne tâbi tutulup
İstanbul'a geliyor. Büyükada'da
penceresi diğer adaları gören ahşap bir evde iki yıl kaldıktan sonra Paris'e gidip yerleşiyor.
Bugün 20. yüzyılın en büyük
ressamlarından biri olarak kabul edilen bu müstesna sanatçı ile ilgili en
hakikatli sözleri –fotoğraflarını da çeken– Ara Güler söylemiş:
“Bizzat
kendisinden duyduğuma göre doğruydu. Sonradan öğrendim ki, Chagall göç
zorunluluğu olunca önce İstanbul'a
gelmiş, bir süre sonra da Paris'e
yerleşmiş. Herhalde İstanbul'da kalsaydı Chagall olmayacaktı, olsa olsa Nurullah Berk ve Bedri
Rahmi'nin arkadaşı olacaktı... Köprüden her akşam vapura binip adaya giderken
filtresiz yassı bir Yenice
Sigarası yakacak ve dumanını
Marmara Denizine doğru üfürecekti.”
28 Mart 1985'te ölen Marc Chagall
İkinci Dünya Savaşı sırasında ‘filmlere
konu olan’ bir operasyonla
kaçırılmasa, muhtemeldir ki ben bunları buraya yazmıyor, sen de okumuyor
olacaktın! Çünkü Chagall yakalanmış olsaydı bir toplama kampına götürülüp
yakılacaktı.
Faşizmin bizi mahrum
bıraktığı/bırakmaya devam ettiği onca şeye hayıflanmak birkaç dakikalığına
unutulsun ve aşağıdaki rüyalar
övüldükçe övülsün isterim:
Yorumlar
Yorum Gönder