Merkez
İstasyonu’nda Oturup Ağladım:
İlk baskısı 1945 yılında yapılmış Elizabeth Smart kitabı/şiiri...
''Şiirsel
düzyazı'' türünün
başyapıtlarından biri olarak kabul edilen bu kitap yayımlandığı dönemde pek bir
yankı uyandırmamış ve âdeta yeraltına itilmiş. İkinci baskısı yirmi yıl
sonra, '65 yılında yapılan kitabın karşılaştığı bu akılalmaz körlükle
ilgili Brigid Brophy, ''O yıllarda eleştirmen olduğunu
ileri sürenlerin bir ayıbı olsa gerek'' diyor önsözde.
Kitabın
'ortaya çıkış serüveni' oldukça ilgi çekici: Smart, bir gün, Londra'daki
kitapçıların birinin rafları arasında gezinirken eline İngiliz şair George
Baker'ın incecik bir şiir kitabı geçiyor ve kitaptaki şiirler aracılığıyla
şaire delice âşık oluyor. Doğrudan, herhangi bir aracı kullanmadan Baker'a
ulaşıyor. Baker o sıra eşiyle birlikte Japonya'da yaşıyor ve
geçimini öğretmenlik yaparak sağlıyor. Büyük maddî sıkıntılar içinde yaşayan
şairi eşiyle birlikte yanına, Amerika'ya getirtiyor Smart… Hiç evlenmiyorlar
ama Baker'a dört çocuk veriyor Smart.
Smart'la
Baker arasındaki bu ilişki, bugüne kadar yazılmış en dokunaklı aşk serüveni
tarihçesi olan “Merkez İstasyonu'nda
Oturup Ağladım” kitabına esin kaynağı oluyor. Edebiyat ile olan
ilişkisini '63 yılına kadar bir şekilde (dergi editörlüğü vs.) sürdürüyor Smart
ve bu tarihten sonra Suffolk'un (İngiltere) uzak bir köşesinde sessizce
yaşamayı seçiyor. 1986 yılında ise, evet, mukadderat…
Kitabın
Türkiye'deki ilk baskısı 1997 yılında Telos Yayınları tarafından
yapılmış. (Kitap kapağında, Joyce Carol Oates çevirilerinden
tanıdığım usta çevirmen Alev Bulut'un ismi geçiyorsa da “içeride”
bu isme bir de Berrak Yedek,
hayır, eşlik etmiyor, apayrı bir çevirmen gibi sunuluyor! (Alev
hocaya bu durumu sorunca kitabın çevirmeninin kendisi olduğunu ve böyle bir hatayı
geçen onca yılda fark etmemiş olduğunu söyledi, dikkatimden ötürü beni kutlayıp
teşekkür etti, gülüştük.)
Bence
“Merkez Gar”ı en iyi karşılayan
sözcük “nehir”. (Çok sevdiğim abim Behlül
Dündar böyle diyor Smart’ın kitabı için; “yahu merkez istasyonu denen
yer dünyanın her yerinde merkez gar
diye kısaltılır, bence gerek yok o kadar uzatmaya” diyerek de
gerekçelendirir… Bu ismi sahipleniyorum ve seviyorum ki bloğumun ismi olarak
düştüm.) Okurluğun engebelerle örülü de olsa ve keyif dolu yollarında aynı
nehirde değil iki kez, bir ömür boyu yıkanmak istiyor insan. (Alttarafı
başucu kitabımdır diyecektim, niye bu kadar uzattım ki?)
“
Yatağımda, un ufak olmuş halde yatıyorum, çeşitli arzuların
saldırısına uğruyorum: yüreğimi bir güvercin yemiş, cinsel organımın oyuğunu
bir kedi tırmalıyor, saatler giderek artan işkencelerle sabrımı sınarken,
kafamın içindeki tazılar, sürekli saldırı buyruğu vererek onları kırbaçlayan
efendilerine boyun eğiyorlar. Bağırsam hangi melek duyar ki sesimi? ”
(sy,
25)
Bana
kalırsa Merkez İstasyonu'nda Oturup Ağladım ile ilgili en iyi tespiti Michael
Ondaatje yapmış:
“Her
iyi okuyucunun yolu, bir gün 'Merkez İstasyonu'nda Oturup Ağladım' ile kesişir.
Okuyucu, orada, yabancısı olmadığı türden bir coşkuyu, görür görmez
tanıyacaktır.”
Bir
yazarın önce hayat hikâyesi çarpar beni, sonra sonra eserleri… Elizabeth Smart’ın
hayat hikâyesinden çok etkilendim, (bir şiir kitabını okuyup bütün bir hayatını
o dizelere adamak da neyin nesi öyle, nasıl bir ruhun tezahürüdür arkadaş?) ve onu
çok sevdim. Nicedir onun Türkiye temsilcisi gibi hareket ediyorum zaten. Eli
yüzü düzgün, efendime söyliyim, helal süt emmiş her sıkı okura, şşt, bak bi de
şöyle bir yazar var diye fısıldıyorum… Şaka bir yana, Smart, okuyucusuna “aşk”
denilen ‘varlık içinde yokluk’ üzerine yeniden, yeni baştan, en başından
düşünmeyi ve bahisleri yükseltmeyi salık veren bir yazar. Okuru, yalnızca
şiirselleştirdiği bir hayatla değil, aynı ölçüde yoğun ve ağdalı bir yazın
diliyle de kendini sınamaya, cesaretini ortaya koymaya davet ediyor.
Onu
hayatım boyunca seveceğimi biliyorum. Yazarım benimdir, ben de onun…
Kitaptan
birkaç alıntı;
"Sigara içmeyi öğrendim, çünkü tutunacak bir şeye gereksinimim vardı."
"Tanrım, penceremin önündeki okaliptüs ağacından in de söyle bana, bunca kanın içinde boğulacak olan kim?"
"Ben üzerinde bitkilerin yetiştiği toprağım. Ama filizlendiklerinde ben de bir tanrı olacağım."
"Bir demiryolunun son istasyonunda rayların dibine atılmış bir balık kafasını yemek için üşüşen kedileri görünce, evsizleri ve kimsesizleri bile doyuracak bollukta olduğunu fark ettim duygularımın."
"Beni konuşmamak ve sevmek suçlarından yargılıyorlar."
"Bu adam neyiniz oluyor? (Sevgilim benimdir, ben de onun: o zambaklar arasında koyun otlatıyor)"
"Ah, Absalom, Absalom, eri merhametle birlikte eri."
"... o kadına bir vicdan azabı ve utanç yumağı halinde koşabilirim, onu yok yere öldürdüğüm için."
"Merkez İstasyonu'nun oraya oturup ağladım."
"Benim göğsüm yerine lanetlenmiş bir huzuru yeğledi o."
Bkz.:
ek:
Elizabeth Smart’ın “Serseri ve
Kopukların Göğe Çıkışları” başlıklı bir kitabı daha
var Türkçede. (Yine Alev Bulut’un zarif çevirisiyle, ve yine Telos
etiketiyle.) Kimilerine göre Merkez Gar’dan daha sıkı bir kitap… Şöyle
diyor mesela Smart:
“Şu an odada yalnız
oturmanın zamanı, erik yemenin, Kierkegaard okumanın, duyarlı noktalarına
çekici indirmenin.”
ya da:
“Serseri ve kopuklar
gökyüzünden aşağı eğilip dediler ki: Önemli olan eylemdir.”
Ocak yıkan cümleler bunlar!
Yorumlar
Yorum Gönder