Arkalarda, dükkânın
az ışıklı yerinde oturan bir adam çoktandır onları seyrediyordu [Güler ve C.'yi -Milât]. Kız böyle
güzel olmasa belki ilgilenmezdi. Erkek, eh, kötü sayılmazdı. O olsa kızın
karşısına bir günlük sakalla çıkmazdı. İtoğlu bilmiyor muydu? Bir saattir
neler bulup söylüyorlardı kim bilir? Nasıl sevişken, yakın. İnsan
arada kaçamaklar yapmalıydı. Kadınlar yolda hep burunlarının doğrusuna
bakarlardı. Uğraşmak gerekti ama vakit yoktu. ''Nerelerde sürtüyordun gene?''
Surat bir karış. Beş yıl önce Selma ''sevgili''siydi; şimdi
''karı''sı. Ya o? ''Bizimki''. Kaçamak bile yoktu. ''Bir gün al şu kızı,
kapan bir odaya. Önce dizlerinden kucakla. Ağır ağır kalkarken eteği kollarında
kalsın. `Gözlerinle değil, bacaklarını avuçlarınla görürsün`. Donu açık
pembedir. Hiç yoktan daha kışkırtıcı. Dudaklarında dur, ısır da inlesin.''
Silkindi. Biliyordu, evine gidecekti. Geç bile kalmıştı. Kalktı. Yanlarından
geçerken kız, ''-Ona [B. -Milât] güneş gözlüğü
almıştık'', diyordu. Kapıyı çekti, gitti.
(Yusuf Atılgan ; Aylak
Adam ; sy. 66.)


Aylak Adam'dan, biraz daha…
"Onların
gözünde bütün kadınlar birdir. Amaçlarına götürmekteki başarısı denenmiş o pek
rahat 'sıra'larını bozmazlar: Önce el tutulur, sonra öpülür, sonra memeler
okşanır; en son etekliğin altı gelir."
"Sonra odam: Masa, karyola,
kitaplar. Benim inim. Bu gece bir kapansam oraya. Üzgünüm. Ama çok kalamam.
Sami kapıyı yumruklar: 'Yemeğe, yemeğe.' Canım istemiyor desem başıma
toplanırlar. Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: Yalnız kalabilmek için."
"Şimdi kim bilir kaç evde,
kim bilir kaç kadının 'Aman ayol, bu ne kötü şans böyle,' sözüne karşılık kim
bilir kaç erkek 'Üzülmeyin; kumarda kaybeden aşkta kazanır,' diyordur. Kim
bilir kaç erkek de acele edip bu sözü ondan önce söyleyemediler diye onu
kıskanıyordur. Biliyorum sizi."
"Bence insanın adı onunla en
az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor. Ama yapışıp
kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu. Bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan
daha önemli bir şey biliyorsunuz: Sigara içtiğimi."
"İnsanları yalan söyledikleri
zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları "kişi"yi
anlatırlar."
"Belki aramızdaki değişiklik
o gece başladı. (...) Ona T. Capote'nin o küçük hikâyesini verdiğim gün.
Okurken nasıl mutluydum! Bu büyük zevki ona ben tattırıyorum diye... '-Nasıldı
hikâye?' '-Güzel! Üzümleri getireyim mi? Soğudular mı acaba' İçimde bir şeyler
yıkıldı. İşte buydu."
"Ben, toplumdaki değerlerin
ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek
tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle
birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"
Yorumlar
Yorum Gönder