Ana içeriğe atla

Don Paterson'a Öykünmek



İskoç şair ve cazcı Don Paterson daha şimdiden çağdaş İngilizce şiirin fenomen şairlerinden biri olarak kabul görüyor.
Ben şiir yazmaktan ya da 'caz yapmaktan' pek anlamam ama 'anlayanlar' Paterson'ın caz gitaristi olmasının şiirlerindeki ritme yansıdığını ifade ediyorlar.
Kendisini yakın hissettiği, iz sürücülüğünü yaptığı şairler arasında birkaç isim: Antonio Machado, Salvatore Quasimodo, T. S. Eliot.

En çok hoşuma giden yanı ise azılı bir ‘fanzin’ tutkunu oluşu. Joponya'da çıkan bazı (online ya da basılı) fanzinlere ‘bile’ yazı gönderdiği biliniyor. Bir de yazın teorisyenliği var. Başta Poetry Review olmak üzere pek çok süreli yayına 'sürekli' olarak katkı sunuyor.

Şiirlerinden bir buket:


Mart Rüzgârı

Salvatore Quasimodo'ya öykünerek

Gizemden başka hiçbir
şey bilmiyorum hayatıma dair,
ölü çevrimleri nefesin ve özsuyun.

Bilmeyeceğim bir zaman kimi sevdim,
şimdi kimi seviyorum
savrulan amaçsız 'mart' rüzgârlarında.

Hepsi hepsi bir iki azayım ben.
Kendi içime düşüyorum ve içimdeki yıllar sayılı.

İncecik bir tomurcuk sürgün vermiş bile dallarımdan.
O yegâne uçuşunun saf dinginliğini seyre dalıyorum.

*

Rüzgâr

Antonio Machado'ya öykünerek

Bir gün duruldu rüzgâr ve konuştu benimle.
Soluğundaki yasemin kapıp götürdü benimkini de.

''Senin de böyle bir kokun olur, eğer istersen
alıp götüreyim güllerin bıraktığı rayihayı senden.''

''Güller mi? hiç gül kalmadı ki geriye'' dedim.
''Bahçemdeki çiçeklerin hepsi ölü artık.''

İç çekti. ''Ver öyleyse düşen taç yaprakları.
Boş çeşmede hışırdayan tüm o otları.''
böylelikle çekip gitti.

Ve boğuldum gözyaşlarına
bana emanet ettikleri bahçenin yasıyla.

*

Şiir

Li Po'ya öykünerek

Başıboş dolaşırken buldum onu
tepede maviye kesmiş sıcak bir ikindi üzeri.
Bir deri bir kemik kalmıştı neredeyse
ay gibi solmuştu derisi.

Şapkasının geniş siperliğinin altında
yüzü sanki yağmur kesiği.
'Sevgili tanrı, zavallı Du Fu', diye düşündüm
işte bu da şiir diğerleri gibi.


(Çeviriler: Ali Karabayram)

*

[Bilhassa ikinci şiir, bende Cahit külebi'nin muhteşem şiiri ‘Rüzgâr’ın aynı adlı bir 'devamıymış' gibi bir intiba bırakır, ilk okuyuşumdan bu yana…]




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka