Ana içeriğe atla

Senso: Anlam ve İntikam



Senso: İtalyan yazar Camillo Boito'nun (1836-1914) okuruna, Kontes Livia'nın Gizli Not Defteri altbaşlığı ile sunduğu ünlü romanı.

Türkiyeli okur Senso ile Can Yayınları ve büyük çevirmen -rahmetle anıyorum kendisini- Rekin Teksoy'un sayesinde tanışabildi. (Kitabın birinci baskısı 1993 yılına ait ve sanırım -ne 'sanırım'ı, kuvvetle muhtemel- ikinci bir baskısı yok!) Tabii bu tanışıklık 'kitap' için geçerli. Zira hem Türkiyeli hem de 'dünyalı' izleyici (çok farklılar, evet!) Senso'yu daha çok, sinemanın büyük ustalarında İtalyan yönetmen Luchino Visconti'nin 'aynı adlı' filminden (1954) biliyor.
















(Film, memleket sathında “Günahkâr Gönüller” adıyla gösterilmiş... Eh, 'yalnız ve güzel ülkem'izin bastırılmış cinselliğinin de etkisiyle büyük bir yankı uyandırmıştır! Ya bi' de tutmayın beni: bayılıyorum böylesi isimlere! 'Tebaa' anlamaz diye şunu-bunu deconstruction'a uğratan bu pek 'isimşinas' insanların tarihi hâlâ yazılmayı bekliyor! Ki, unutmayalım: kadim yerleşim bölgelerine 'Güroymak', 'Ortasıdere', 'Yokuştepe' vs. gibi muhteşem isimleri döşeyenler de aynı zihniyetin adamıdırlar... Neyse, ne diyorduk?) 

'Otoriteler', Senso'nun sinema tarihinin 'anahtar filmlerinden' biri olduğunu söylüyorlar. 


Camillo Boito Senso'da, -arka kapakta da dendiği üzre- iç dünyası fırtınalı bir kadınla, ahlâk kurallarına sırt çeviren bir erkeğin 'aşk' ve 'ihanet' temalarına dayalı gönül ilişkisini işler. 60 sayfalık bu yapıtı 'bitirdikten' sonra kitabın arkasına şöyle bir not düşmüştüm:


Muhteşem!
Tek perdelik bir 'intikam' oyunuydu…

Tarih

İmza


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir...

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı. ...

Bibliyofil Konuşmaları #5: Efe Murad

Yalnızca ‘Batı sınırları’nda değil, Doğu’nun serhatlarında da gezinen bir kitapçoksever, şair  Efe Murad . Türkçe, İngilizce, Almanca ve Farsça ile billurlaşmış diliyle bir punk-okur. Thomas Bernhard’dan Sarah Kane’e, Susan Howe’den Lyn Hejinian’a, Ferîdûn-i Muşîrî’den M. Âzâd’a, C.K. Williams’tan –2020 içinde– Ezra Pound’a ulaşan somut bir nehir! (John Hurt’ın ‘Fil Adam’ için söylediği sözden ilhamla; Muşîrî’nin şiirlerini okuyup da bir ‘şikâyet namazı’ kılmayı düşünmemiş biriyle tanışmak istemezdim.)   Efe Murad’la henüz tanışmıyoruz ama onu “Madde-Şiir Manifestosu”ndan (Cem Kurtuluş’la birlikte, Mayıs 2004, Adam Sanat) bu yana ‘biliyorum’. Doğrusu, imzasının izini sürmedim hiç, ama ortak ilgi ve okuma kültürümüz bizi bir şekilde buluşturdu hep. Şimdi ve burada olduğu gibi!   Bibliyofil Konuşmaları’na başlarken yazdığım ilk yazıda, “Yalnızca tanınmış yazar/okurlarla değil, kendi kuşağımın ‘kitapçokseverleri’ ve ismi yalnızca mahfillerde işitilmiş, internette isimlerini...