Cevat hoca, sağolsun, çok
yaşasın; yıllar içinde çevirdiği şiirler ve kendi yazdıkları ile hayranlığımı
kazansa da, Tehlikeli Oyunlar’a yazdığı önsözle fikrimdeki bu
‘mümtaz sakallı şahsiyet’ figüründe derin bir obruk meydana getirmişti.
Yani, tamam, Oğuz Atay okuyan biri için işin hikâye kısmı,
yani “sonunda çocuğun ne olduğu, üşüyüp duran kızla yatıp yatmadığı” gibi
dedektif öyküsü teraneleri öyle pek önem arzeden şeyler değildir. Ama güzel
abim, insan bi’ kitaba yazdığı önsözde neden “başkarakter”in sonunda öldüğünü
söyleme gibi bir –tutun beni– zırtapozluk, evet zırtapozluk yapar ki! (Tehlikeli
Oyunlar’ı okumadan önce bu yazıyı okuyan arkadaşım, artık çok geç, gördüğün
gibi bir Cevatlık da ben yaptım şimdi! Hadi bakalım…)
Kitaptan kemik kütürdeten
lezzetler aldım elbette ama eğer Cevat hoca Hikmet
Benol’un sonunda öldüğünü söylemeseydi o muazzam intihar sahnesinden çok
daha büyük bir haz (!) alacağımı ve bunun fikrime daha tesirli bir etki yapacağını
adım gibi biliyorum. Gerçi bu durum da bana çok önemli bir şey öğretti: Bu yol
kazasından sonra hiçbir romanın (hatta hiçbir kitabın) önsözünü okuyarak o
kitaba başlamadım diyebilirim. Bu da beni gerçek bir ‘önsöz canavarına’ çevirdi. Oğuz Atay, önsözlerin
saçmalığı konusunda ne kadar da haklıymış!
(Yine bu noktada şöyle bir
iddiamı daha süreyim foruma:
Bana kalırsa Türkiye’nin en iyi ‘önsöz yazarı’ Enis Batur’dur. Aynı izlek
üzerinden devam edelim: Bir Cevat hoca’nın Tehlikeli Oyunlar’a yazdığı önsözü
getirin hatırınıza bir de Enis Batur’un Tutunamayanlar’a
yazdığı önsözü… Aradaki tevazu ve ‘okurun hakkına tecavüz etmeme inceliğini’
düşünün. Yalnızca bu mu: Enis Batur’un Nevzat
Erkmen tarafından çevrilen Ulysses için yazdığı önsözü hatırlayın
bu kez de… Haklıyım değil mi?)
Yani; eyvallah hocam, öğreniyoruz…
(Bir de sen niye o kadar güzelsin ki Cevat Çapan! Ne güzel bir dostsun sen, ne
acayip arkadaşların olmuş senin öyle; Oğuz Atay’ın en iyi dostu, Halit Refiğ’in en iyi dostu… Tabiat kadar yalnız mısın, şimdi?)
Not:
Bazı çevirmenler haddinden fazla
iyidir! Onlardan bu kadar iyi olmalarını beklemeyiz. Yalnızca bir ‘aracı’
olsunlar yeter bizim için, beklentisindeyizdir… Örneğin Can Yücel: önemli bir şair
olmasının yanında yine önemli ve büyük bir çevirmendir. Eyvallah. Ve fakat öylesine
iyidir ki bir okur olarak beni korkutur. Çevirmekten öte –Yahya Kemal’in deyişiyle– ‘Türkîleştirme’ye
vardırır işi. Okuduğum metnin bir çeviri mi yoksa çevirmenin artistik bir şiir
girişimi mi olduğu konusunda ciddi şüpheye düşerim.
Cevat Çapan Can Yücel gibi değil elbette. Daha sâdık, çevirdiği şairin
metnine, diline, edasına. Ama yine de korkuyorum onda! Tabii önce şunu söylemem
lazım: yıllardır çeviri şiir okuyan, bu konu üzerine düşünen, mukayeselerde
bulunan bir okur olarak diyebilirim ki Cevat Çapan dünyanın en büyük çevirmenlerinden
biridir. Onun –hafazanallah!– kusurdan münezzeh büyüklüğünden korkuyorum, evet,
ama çok sürmüyor, anında teslim olup gerçek şiirin tadına varıyorum:
KAÇIŞ
Bundan başka bir şey değildi
aşkımız:
gider, dönerdi gene ve bize
gözleri kapalı, uzak, çok uzak
mermerleşmiş bir gülümseme
getirirdi
yitik sabahın otunda
garip bir deniz kabuğu
ruhumuzun inatla açıklamaya
çalıştığı.
Bundan başka bir şey değildi
aşkımız:
sessizce yoklardı çevremizde ne
varsa,
açıklamak için ölmek
istemeyişimizi
bunca coşkuyla.
Ve tutunduysak başkalarının
bellerine,
var gücümüzle sarıldıysak
boyunlarına,
soluğumuz karıştıysa
bir başkasının soluğuna,
ve yumduysak gözlerimizi, bundan
başka
bir şey değildi:
bu derin acıydı yalnız,
tutunabileceğimiz,
kaçışımızda.
Yorgo Seferis
(Çevirmen: Cevat Çapan)
[Kaynak: Yorgo
Seferis, Seçme Şiirler, Yön Yayınları, Eylül ’92, sy. 57]
Sayın M
YanıtlaSilBlogunuzda resmen ilk gençlik yıllarımı buldum "yolun yarısını" bir nebze aşmışken.
Okumak çok iyi geldi bir yandan, diğer yandan kendime kızdım bu kadar geç farkettiğim için.
Hasılı, kaleminize sağlık ve teşekkürler paylaşımlarınız için
Beni mektup arkadaşıma götürdünüz zihnen de olsa
N.
Çok teşekkürler. Mektup arkadaşları unutulmaz. Hele de ilk gençlikte ise... Saygılar, sevgiler.
Sil